21 Haziran 2013 Cuma

ROLF DOBELLI - HATASIZ DÜŞÜNME SANATI


Rolf Dobelli çok güzel birşey yapmış. Belki bir kısmını çoğumuzun sezgisel, çoğumuzun bilinçli olarak bildiği bazılarını da hiç duymadığımız, karar verirken hayatımızı etkileyen, inandığımız hatalı düşünce metodlarını listeleyen bir kitap yazmış. Yalın anlatımlı, direk bilgi aktaran kitapları çok seven biri olarak ben çok beğendim diyebilirim, şiddetle de okumanızı tavsiye ederim.

Bu 52 maddeden oluşan hatalı düşünce modellerinin günlük hayatımızda kullanılabilmesi ile ilgili benim düşüncem de yazar ile aynı. Yüzyıllardır alıştığımız düşünce sistemlerini değiştirmek, bunlara göre karar vermek gerçekten çok kolay değil ama bakın kendisini bu yöntemleri hayatında nasıl kullanıyormuş. Eğer bende en azından bu şekilde de olsa hayatıma uygulamayı başarabilirsem eminim çok faydasını göreceğim.

‘Düşünce hatalarından kaçınmak zahmetli o nedenle sadece önemli özel hayat ve iş kararlarında listemin üzerinden tek tek geçerek, kararımı kontrol ediyorum’ demiş Dobelli.

Kitap ince bir kitap ama bende her maddeyi aklımda kalacak şekilde özetleyerek okuduğum için 1 haftamı oldı bitirmek ama her maddenin özetini tabiki sizinle paylaşmayacağım. Daha çok aklımda kalan, beni şaşırtan ve hep aklımda kalmasına özen göstereceklerimi sizinle paylaşacağım.

Başarı olasıklarını gerçekte olduklarından daha yüksek algılıyormuşuz;  bu bence günlük hayatta en çok aklımıza gelebilecek ve yapmaktan sakınabileceğimiz maddelerden biri. Bunun sebebi de medyanın, kitapların başarı hikayelerini sevmeleri ve onlara daha çok yer vermeleri; dolayısıyla biz onları daha çok okuyoruz ve daha aşinayız bu nedenle arka tarafta aynı konularda başarısız olmuş örnekleri göz ardı ediyoruz.

Seleksiyon kıstasında, sadece çok yüzdükleri için mi yüzücülerin iyi vücudu olduğunu ya da zaten yüzmeye uygun vücutları olduğu için mi iyi yüzücüler olduklarını baz alarak çoğu konuyu değerlendirin diyor. Yani bazen neden ve sonucu karıştırabiliyoruz.
Burda çok moda olan benim de zaman zaman yorumlarını koyduğum kişisel gelişim kitaplarından uzak durmamız gerektiğini öğütlemiş çünkü şansız insanlar bu kitapları yazmazlar, bir avuç şanslının tavsiyeleri sizing hayatınızda da aynı başarılı sonuçları doğurmayacaktır, diyor.

Sürü psikolojisi en bildiklerimizden. Peki neden içimizde bu psikolojiyi barındırıyoruz? Çünkü geçmiş ilkel zamanlarımızda hayatta kalmak için detaylı düşünüp karar verecek kadar vaktimiz olmadığında, diğer insanların yaptıklarını yaparak hayatta kalmışız. Herkes kaçıyorsa sizde kaçın ama artık bunun mantığını bildiğinize göre bazı durumlarda detayları değerlendirin. Yani en çok satan ürünü almak zorunda olmayabilirsiniz aslında!

Batık maliyet yanlışı, bir projeyi neden yarıda bırakıp gitmek daha karlıyken sonuna kadar devam ettirmeye çalıştığımızı anlatıyor. Sebep güvenilir gözükmek ama sadece güvenilir gözükme isteğimiz gerçekten güvende olmamamıza sebep olabiliyor.
Bu konuda çok emek harcadım bu tezi bitirmem gerek inadı aslında bundan kaynaklanıyor.

Doğrulama eğiliminin bütün düşünce hatalarının atası olduğundan bahsetmiş çünkü insan beyni doğrulanamayan kanıtları 30 saniye sonra unutma eğilimindeymiş.  

Bunun bir de 2. Maddesi var: Bir fikri kanıtlayan nedenleri sayıyoruz ama kanıtlamayanları göz ardı ediyoruz. İşte kişisel gelişime taş attığı noktalardan biri: Meditasyon ile mutlu olanlar var ama ya meditasyonsuz mutlu olanlar ya da meditasyona rağmen mutlu olamayanların durumu nedir? Bunu göz ardı etme eğilimindeyiz.

Otorite ön yargısı yine çok araştırılan ve deneylere konu olmuş bir madde. İnsanların otoritenin taleplerine uyma eğiliminde olduğunu Milgram testinden biliyoruz. Sonraları uçak kazalarındaki araştırmalarda bunun konu olduğunu ben de başka kaynaklarda okumuştum; yazar da yer vermiş. Kaptan pilotun hata yaptığını düşünmesine rağmen daha az kıdemli olan pilotların bu yorumlarını dile getirememeleri kazaları arttıran bir neden olmuş. Dolayısıyla, sevilmeyen olma ihtimalinize rağmen mantıklı gelmiyorsa otoritenin kararını sorugulayın, belki sevilmeyen ama kahraman olursunuz.

Zıtlık etkisi bir pazarlamacı olarak benim en sevdiğim maddelerden biri. Tahmin edin en çok kullanan sektör hangisi? 60.000 euro verdiğiniz bir arabaya deri döşeme için 3000 euro istediklerinde bunu hiç düşünmeden vermeye meyilli oluyorsunuz. E 60.000 vermişken 3000 nedir, hem olmuşken en iyisi oldun değil mi?
Bir sonraki sefer araba alırken bu tuzağa düşmemeye dikkat edin. Satış tekniklerinde müşterinin talebini iyi anlayıp, önce istediğinden pahalı ürünü göstermek ve sonra daha uygun fiyatlı ürünü sunmak, önce ucuz ürünü sonra pahalı ürünü sunmanızdan çok daha başarılı sonuçlara ulaştıracaktır.J
Elinizi buzlu kovaya soktuğunuz deneyi de kitaptan okuyup uygulayabilirsiniz, bu beyninizin nasıl algıladığını da fiziksel ispatlarıyla gösteriyor.

Çok biliyormuş gibi davranan insanlardan uzak durmamızı tembihliyor. Ben de size Şöför bilgisi olarak adlandırılan maddedeki anektodu okumayı şiddetle tavsiye ediyorum gerçekten hem zekice hem gülümsetici hem de gerçekte bu tarz durumlar olduğunu düşündüğünüzde endişe verici.

Kontrol yanılgısını biraz açmak istiyorum. Kitabı okurken bunu benim de sıklıkla yaptığımı fark ettim. Bir düşünün yüksek zar istediğınizde zarları sıkıca sallayıp atıyor ama düşük istediğinizde yavaşca mı bırakıyorsunuz? O zaman ‘Kontrol yanılsaması’ yaşıyorsunuz sizde benim gibi çünkü mantıksal olarak bakıldığında, hiç bir etkiniz yok o zarlarda!
Burda Logoterapi diye bir kavramdan bahsetmiş, araştırdığımda; varoluşsal terapi ile alakalı olduğunu gördüm. Yaşamda bir anlam bulma çabasının insan yaşamındaki temel itici güç olduğuna dayanıyor.

New York’da trafik ışıklarındaki düğmelerin aslında insanların tahammülünü arttırmaktan başka hiçbir işe yaramadığını ama insanların akışa müdahale ettiklerini düşündüklerinde daha tahammüllü oldukları için uygulandıklarını belirtmiş.
Sonuç sadece kontrol edebildiğiniz şeylere odaklanın!

Teşvik hassasiyetinden de bahsetmek istiyorum çünkü satış, hedef kaygılı ekonomik düzende hergün birçok yerde bu duruma maruz kalıyoruz. Fransızlar sıçan sayısını azaltmak için her ölü sıçana para ödeyeceklerini söylediklerinde bilin bakalım ne olmuş? Vatandaş sıçan yetiştirmeye başlamış. ‘Teşvik hassasiyeti’ doğru yönetilemiyorsa hem tüketiciler için hem de karlılık, kaliteyi ikinci plana bırakıp sadece kendi primlerine odaklanan satış temsilcileri yüzünden uzun vadede şirketler için problem teşkil ediyor.

Bolluk ve çok alternatifin nasıl kararlarımızı etkilendiğinden önceki yorumlarımda da bahsetmiştim. Hem kendiniz hem firmanız için alternatifleri çoğaltırken iki defa düşünün; bazen az çoktur J

Sevilme yanılgısını hayatınızda ne kadar kullanıyorsunuz, bek galiba çok kullanıyorum. Sadece sempatik olan bir satışçıdan aslında çok lazım olmasada ürün aldığım olmuştur. Sempatik nedir? onu kitapta açıklamış yazar: Karşınızdaki kişi ne kadar size benzerse o kadar sempatik buluyorsunuz, bu kavram ‘öz sevgi’ olarak Incognito’da geçiyordu. Spiritüel dünyada ise kendin gibi olanı çekme yani ‘Çekim yasası’ olarak karşılaşmışsınızdır. Satış eğitimi aldıysanız da, ‘Aynalama tekniği’ olarak geçer. Karşındaki ne yaparsa sen de onu yap. Bu kadar saf bir biçimde insanları sempatik buluyor ve bize istediklerini yaptırabiliyor olmaları bence düşününce çok şaşırtıcı ve korkutucu J

Sahiplik etkisi yine sevdiğim maddelerden biri oldu. Bizim olan kıymetli oluyormuş. Açık arttırmalar tam burda, insanları can alıcı yanlarından vuruyormuş. Bir örnek vermiş yazar: 50.000 TL verirken düşündüğünüz, pazarlık yaptığınız aracı satın aldığınızda ve biri size hemen 50.000 satın almak için teklif verdiğinde bir düşünün 50.000’e tamam mısınız, yoksa en az 55.000 mi istersiniz J

Enderlik yanılgısı tahminimce çoğu insanın yaşadığı bir şey o nedenle bilindik olmasına rağmen bu maddeye de yer vermek istedim. Bilimdeki adı’ Tepkisellik’miş. Bir seçenek artık elimizde olmadığında bizim için daha kıymetli, giden ve başkası ile çıkmaya başlayan eski sevgili gibi J O nedenle sonradan sizin için kıymetli olacaksa baştan kıymetini bilin….

Temel oran ihlali bence aklımızda kalması gereken bir yanlış düşünce şekli daha: Almanya’da klasik müzik seven bir kişinin profesör mü, otobüs şöförü mü olduğu sorulduğunda genel profösör olduğunu söylüyor aslında 10.000 kat daha fazla otobüs şöförü olduğu düşünülürse, matematiksel olarak otobüs şöförü olma ihtimali daha yüksek.

Maddeler 52 tane biraz daha genel olarak bahsederek ilerlemek istiyorum sanırım paylaştıklarım konuya ilgi duyanların kitabı okumasına sebep olacaktır, çok tekrar gibi olmasın.

Bir rulet toplu kaç kez siyaha düştüğünü hatırlayamaz o nedenle üst üste siyah gelmesi tekrar gelmesine engel değil demiş yazar.

100 dolar kaybettiğimizde 100 dolar kazandığımızdan daha çok üzülüyoruz. Bu ‘Tümevarım’ maddesinin örneği ama bence ‘Sahiplik etkisi’ de burda gözüküyor. Bu niye mi önemli? Birini ikna etmek istiyorsanız kazanacaklarına değil kaybedeceklerine oynayın J ya da sizi bu metotla ikna etmeye çalışırlarsa uyanık olun J

Gruplar bireylere göre daha fazla riske grime eğiliminde oluyorlarmış, insanların grup içinde işi yayma eğilimleri de daha fazla oluyor. Üniversite 1 ekonomi dersinden çok net hatırladığım ve havuz problemlerini böyle çözmüyorduk ama dediğim bir kavram bunu anlatıyordu ‘Diminishing Marginal Returns’.
Meritokrasi kavramından bahsetmiş, merak edenler için yönetimin liyakata dayalı olduğu sistem. Osmanlı’daki Devşirme sistemini buna örnek veriyorlar yani yönetimdeki kişiler bilgi, üstün özellik ve becerilerinden dolayı o göreve seçiliyor.

‘Ayla etkisi’ yine paylaşmak istediğim çünkü tahminimce yine çokca düştüğümüz bir hatayı anlatıyor. Bir insan güzelse onun iyi de olduğunu düşünürüz, yani bir tane göz alıcı özellik ya da kötü özellikten dolayı olayların ya da insanların tüm yönlerini iyi ya da kötü olarak nitelendirmeye meyilliyiz. Güzel insanların daha çok maaş aldığı, hatta daha az ceza aldığı araştırmalar ile ispatlanmış bir tez.

Birşeyin nasıl söylendiği sonucu çok etkiliyor lütfen bunu günlük hayatımızda uygulamaya çalışalım.
%99 yağsız et, %1 yağlı et örneğini vermiş yazar. Tahmin edin hangisi daha çok tercih edilmiş? %99 yağsız et; halbuki ikisi  de aynı J

Son olarak ‘Hedonik uyumdan’ bahsetmek istiyorum çünkü hemen hemen her özetimde Dan Gilbert’in ‘Mutluluk Üzerine Çeşitlemeler’ kitabında bundan bahsediyor diyordum bu sefer yazar da Dan Gilbert’ı referans vermiş.  Ve kitabı okumak istemezseniz en azından hayatınıza uygulayarak daha mutlu ya da daha az mutsuz olmanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Lotodan 10 milyon kazandıktan 3 ay sonra aynı mutluluk düzeyindesiniz ama kolay kolay adapte olamadığımız bizi mutsuz eden konular var. Mesela ev ile iş arasında uzun süren yol, gürültü; ben mahalledeki inşaat şirketlerinden bu nedenle şikayetçiyim!, stress. Bunları engellemeniz mutluluk seviyenizi arttırıyor. Zamanı nasıl geçirdiğiniz, hobilerinize zaman ayırmanız, arzularınıza yakın şeyler yapmanız mutluluk seviyenizi yukarıda tutuyor. Ve kadınlarda göğüs estetiği, erkeklerde de iş başarısı uzun süreli mutluluk kaynaklarındanmış.

Bir de Marshmallow Test’inden bahsetmek istiyorum çünkü içinde psikoloji barındıran romantic komedi filmlerinden hoşlananlar için bir film tavsiyem olacak. O filmde ana karakter sosyal psikolog ve bu teste de yer verilmişti. Çocukların önüne şekerleme konuyor ve birkaç dakika beklerlerse 1 tane daha verileceği söyleniyor. Az çocuk bekleyebiliyor ama bekleyenlerin yıllar sonra kariyerlerine bakıldığında daha başarılı oldukları tespit ediliyor. Filmin ingilizce adı ‘Five years engagement’ yani ‘5 yıl nişanlı’, bence çok keyifli bir film.

Ve yazardan kopya çekip onun da ‘Sonsöz’ kısmında yer verdiği, ünlü Amerikalı düşünür Ralp Woldo Emerson’un sözü ile kapanışımı yapıyorum.

‘Topluluk içinde başkalarının fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Yalnızlıkta kendi fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Ama toplulukta bağımsızlığını koruyabilendir sadece takdire değer kişi.’

İyi okumalar.

17 Haziran 2013 Pazartesi

NURAY SAYARI - AŞK KUANTUMU


Son okuduğum kitabın konusu ve tarzı bu sefer biraz farklı. Yaz geldi havada aşk kokusu var ve onla ilgili alın size Nuray Sayarı’dan bazı tiyolar demek istiyordum ama havadaki gaz kokusu biraz ağır bastı malesef. Tez zamanda herşeyin ülkeme yakışan şekilde düzelmesini diliyor ve herkesin sevgi ve aşk ile dolu bir döneme girmesi için belki de faydalı olabilecek bu kitabın yorumunu sizinle paylaşıyorum.

‘Aşk Kuantumu’ aslında rafta görüp almayı tercih edeceğim bir kitap olur muydu pek emin değilim; ama bu konuda kendimi geliştirmem gerektiğini düşünüdüğünden sanırım, sevgili arkadaşım kitabı hediye etti. E tabi okumadan kenara kaldırmak olmaz, kafa dağıtacak ve okuması kolay olacağını tahmin ettiğimden başladım ve kısa sürede de bitti. Ön yargılarıma göre değerlendirmek gerekirse iyi denebilir, tabi bu tarz kitapları okumaktan zevk almıyorsanız hiç beğenmeme ihtimalinizde var. Açıkcası bu kitaptan sonra ben Nuray Sayarı’ya birkaç programda denk gelince, algıda seçicilik ile izleme kararı aldım. Biraz da araştırdım pozitif enerjili bir insan ve bence beden dilini iyi okuyan biri; zaten kendisi de bu konuda uzmanlığı olduğunu belirtiyor.

Kitabın başları ilerki bölümlere göre daha sabun köpüğü olarak nitelenebilir. Sabun köpüğü kavramını burda biraz hoş anlatımlı ama çok bilgi aktarmayan anlamında kullanıyorum. Evet ben de bu sözü severim diyip dikkatimi cezbetmeye başlayan noktada yer verdiği Mahatma Gandi’nin sözünü, ben de sizinle paylaşmak istiyorum. Çok inandığım bir söz ve şahsi fikrim insan doğasını mükemmel açıklayan bir gözleme dayanıyor.

Sözlerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.

Bu kitap ne anlatıyor derseniz? Aşk hayatınızda nasıl hatalar yaptığınızı sorgulamanıza yardımcı olacak sorular içeriyor. Genelde nasıl ilişkiler yaşıyorsunuz, ne tarz insanlarla karşılaşıyorsunuz, bunun nedeni ne yani neden hep bu insanları çekiyorsunuz tespit etmenize yardımcı olmaya çalışıyor. Sonrasında nasıl bunları değiştirebilir, daha iyi bir ilişki yaşayabilirsiniz, çare bulmanız için tavsiyeler veriyor. Tabi bu çözümlerde işin enerji kısmına oldukça fazla yer veriyor. Hayal ederek istediğini ilişkiye sahip olabileceğinizi öğütlüyor ve bu konu ile ilgili Einstein’ ın ‘Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.’ sözüne yer veriyor.

Durum tespiti ve tavsiyelerde, Nuray Sayarı da, birçok kişisel gelişim kitabında bahsi geçen çekim yasasından bahsediyor. Nedir çekim yasası? Benzer benzeri çeker. Aslında gayet bilimsel bir kitap olan, son paylaştığım kitap Incognito’da bundan bahsetmiştim. Nuray Sayarı bu noktada tespitten öte bir tavsiyede bulunuyor: Geçmişi affedin, kendinizi affedin, kabule geçin ki yine aynı şeyleri değil, istediklerinizi çekin. Siz kendinizi değiştirdikçe, daha iyi oldukça çektiklerinizde otomatik olarak daha iyi ya da daha doğru bir ifadeyle size daha uygun olanlar olacak.

Tavsiyelerden bazılarına yer vermek istiyorum ama bu tavsiyeleri uygulamak isterseniz, tam hangi metodu hangi durumda, nasıl kullanacağınıza kitabı okuyarak karar vermeniz gerek çünkü ben bazı kısımları atlayarak ve daha çok ilgilimi çekenleri sizinle paylaşıyorum.

Hayatında kimse olmayan kişilerin, sabah akşam ayna karşısında kendine aşk ile bakmasını tavsiye ediyor. Bildiğiniz üzere bu tarz sistemlerin tamamı önce kendini sevmek gerektiğini vurguluyor. Sen kendini seversen insanlarda seni sever mantığı ve aşka hazır olarak aşkı çekmenin bir yöntem olduğu belirtiliyor.

Şikayet ve korkularımızdan arınmamızın, evrensel yasalardan bahseden her kitapta olduğu gibi bu kitapta da ne kadar önemli olduğundan bahsediliyor. Açıkcası ben buna biraz inanıyorum. Atalarımız da ‘Sakınan göze çöp batar.’demiş. Ben hayatta neden çok korktuysam başıma geldi diyebilirim. Bu nedenle artık evrene bu tarz enerji vermemek için korkularımla yüzleşmeyi ve yok etmeyi elimden geldiğince, başarabildiğim kadarıyla gerçekleştirmeye çalışıyorum. Hem korkunun ecele faydası olmadığı kesin olduğuna ve düşünmenin de negatif etkileri olduğuna bu kadar inanılıyorsa, korkularımla yaşamanın bir anlamı yok diye düşünenlerdenim.

Demin de dediğim gibi kitapta hatalarınızı, korkularınızı keşfetmenize yardımcı olacak birçok soru var. Örnek vermek gerekirsek:
Aşkta en büyük korkunuz ne?
En kötü tecrübeniz ne?
Kırılma noktanız ne?
Sizi en öfkelendiren durum nedir?
Kimden intikam almak istersiniz?
Bunlar sorulardan bazıları.
Nuray Sayarı diyorki bu ve kitapta bunun gibi verilmiş diğer sorulara önce açık yüreklilikle cevap verin, sonra da olumlu cevaplar verin; nasıl bunlardan kurtulacağınızı yazın ve sonrasındaki farkı gözlemleyin.

Yine tüm kişisel gelişim kitaplarında geçen ve bu işin ana mantığı olan değişime kendinizden başlayın temelini destekleyen Marcus Aurelius’un bir sözü de kitapta mevcut.
‘Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu heran ortadan kaldırma gücünüz vardır.’
Soruları cevaplayıp kendinizi daha iyi tanıdığınızda, bu noktalarınızı geliştirebilecek çokca olumlama örneklerine de yer vermiş. Olumlama konuları arasında Güven duygusu, kendini ifade etme, özgür olmak, güç, sağlık gibi başlıklar mevcut.
Yine enerji yasalarında çok önemli bir madde, ne istemediğinizi değil ne istediğini belirleyin diyor. Bunu ilk kez kişisel gelişim kitapları okumaya başladığımda açıkcası ben çok yapıyordum. Nasıl bir iş, sevgili, hayat istiyorsun dediklerinde; şöyle olmasın, böyle olmasın diye açıklıyordum çünkü gerçekten ne istediğimi bilmiyordum ama bu konuda kendimi geliştirdim diyebilirim. Artık hayattan ne istediğimi biliyorum ne istemediğimi değil. Bunla ilgili hergün görebileceğiniz yere bi görsel ya da yazılı bir şey hazırlayın diyor. Nasıl bir sevgili istiyorsunuz? Hem fiziksel, hem karakter olarak. Nasıl tanışacaksınız? Ve size ne hissettiriyor? Bunu sabah akşam okumanızı tavsiye ediyor.

Aşk ile ilgili feng shui’ye göre ev dekorasyonu konularında da tiyolar vermiş.
Evinizin aşk ve ilişki köşesi: Eve ya da odaya girince sağ köşeymiş. Burda aşkın rengi olan pembe, yeşil objeler bulundurmak; yeşil bir çiçek, aşk ile ilgili semboller koymak aşk ve ilişki enerjinizi pozitife çevirmekte yardımcı olurmuş. Bir de benim yaptığım, kitaba göre hatalı olan birşey olduğundan sizinle de paylaşmak istedim. Yatak odasında çalışma masası ya da spor aleti olmamalıymış.
Ve son olarak vücudumuzda 7 adet olan çakralarımız hakkında kompak ve faydalı bilgiler veriyor. Çakralarınızı imgeleme ve renkler ile nasıl açabileceğinizden bahsediyor. Açıkcası bu konuda çok bilgi sahibi olmadığımdan, kitabın bana öğrettiği bilgilerden biri oldu bu.

Dediğim gibi bu tarz konulara inanmıyorsanız ve ilginizi çekmiyorsa, kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap olmaz. Çok ilgiliyseniz bazı noktalar size bilindik gelebilir ama özellikle aşk ve ilişkileriniz ile ilgili kendinizi biraz daha tanımaya ihtiyacınız varsa, sorular derinlerdeki sizi ve sorunları ortaya çıkarmanıza yardımcı olacaktır.
Bu noktada işin enerji kısmını bir kenara bırakırsak; kendinizi tanımanız, evet ya ben hep bu hatayı yapıyorum dediğiniz noktalarda kendinizi geliştirmeniz bile, aşk ve ilişki hayatınızı iyileştirmeye yardımcı olur diye düşünüyorum.


5 Haziran 2013 Çarşamba

DAVID EAGLEMAN - INCOGNITO


Incognito Boston Globe, Amazon, Goodreads, Wall Street Journal tarafından ‘Yılın en iyi kitabı’ seçilmiş; yazarı David Eagleman için New York Times ‘Nörobilimci olmayı eğlenceli bir şey gibi gösteren adam’ yorumunu yapmış. Duayenlerden böyle yorumlar aldıktan sonra bana pek bir şey demek düşmez ama yorumlardan dolayı değil, gerçekten muhteşem olduğu için şiddetle okumanızı tavsiye ederim!

Incognito, kimliğini saklayan kişi, tebdili kıyafet gezen kişi anlamına geliyor; bunu kitabın içeriğini açmak için belirtmek istedim. Yazar beynin gizli hayatını bizimle paylaşıyor. Kafamızın içindeki süngerimsi bir yapının, karar almada, karakterimizde ne kadar önemli olduğunu, bize çaktırmadan nasıl da bizi yönettiğini anlatıyor.
Kitabı okuduğunuzda çoğu olaya farklı bir gözle bakıyor olacaksınız. Yazarın dili benim sevdiğim tarzda yani, çok dolambaçlı bir anlatımı yok, araştırmalarla, bilimsel bulgularla net olarak sonuçları paylaşıyor.

Evet gelelim en sevdiğim kısma; yani beni etkileyen, kitaptan çıkardığım noktalara.

Birini etkilemek mi istiyorsunuz? Ne yapın edin göz bebeklerinizi büyütmeye bakın J Neden mi? Bir grup erkeğe 2 farklı kadının resmini gösteriyorlar ve hangisini beğendiklerini soruyorlar. Erkeklerin seçtiği kadınların göz, saç rengi farklı, yüz yapıları farklı peki ortak noktaları mı ne? Göz bebeklerinin diğer kadınlara göre daha büyük olması. Erkekler bu kadınları neden beğendiklerini hiç fark etmeden beyinleri onlar için göz bebekleri büyük olanı seçiyor çünkü burdan bir mesaj alıyor. Aldığı mesaj: Kadının cinsel heyecan yaşadığı ve hazırlıkta olduğu. Bu karşı cins için de geçerli mi bilmiyorum. Göz bebekleri ile ilgili başka bir faydalı bilgiden önceden bir yorumumda bahsettim diye hatırlıyorum ama tekrar edeyim. Satış eğitimlerinde personele müşterinin göz bebeklerini kontrol etmeleri tiyosu verilir çünkü kişinin göz bebekleri, karşısındaki ya da anlattığı şey ile ilgilendiğinde büyüyor.
Erkek kadın ilişkisinde benim tavsiye edebileceğim başka bir örnek de, biri ile yeni yeni buluşmaya başladıysanız romantik komedi yerine korku filmine gitmeniz. Hayır, korkup istemsiz temaslar ile arayı sıcaklaştırmak için değil J Ormanda iki grup erkek üzerinde bir test yapılıyor. Bir grup sallanan bir asma köprü üzerinde, diğeri sallamayan bir yol üzerinde iken bir bayan anket gibi bir şey yapıyor ve konu ile ilgili soruları olursa diye erkeklere telefon numarasının yazılı olduğu bir kağıt veriyor. Tahmin edin ne oluyor? Sallanan köprü üzerindeki erkeklerin kadını arama oranı daha yüksek. Niye mi peki? Sallanan köprü üzerinde endişe duyan erkeklerin hormonlarında değişim oluyor ve beyin bunu kadınlardan kaynaklı zannedip, etkileniyor.

Herkesin evet bunu bende biliyorum dediği bir şeyin açıklaması var. Tahminimce neden olduğunu bilen kişi sayısı azdır çünkü. İnsanlar kendilerini gıdıklayamazlar bunu sizde denemişsinizdir. Sebebi kendi eylemlerimizi öngörmemiz, ama tahmin edin kimler kendini gıdıklayabiliyor? Şizofreni hastaları.
Bu da başka, evet ya aslında öyle diyebileceğiniz bir konu: Konu ile bağlantılı kavram ise örtülü bellek. Nedir bu örtülü bellek? Zihnimizin açık biçimde erişemediği bilgileri saklayan bellek. Mesela cep telefonu ile konuşurken arabayı park ederiz, bunu size anlatın desem yaptığınız kadar kolay anlatamaz, yaptığınız eylemleri kafanızda canlandırıp dile dökmeye çalışırsınız çünkü; bu işlem örtülü belleğinizde kayıtlıdır.
Bu gibi durumlar için Marvin Minsky’nin sözüne yer vermiş yazar.
‘Genelde beynimizin en iyi yaptığı şey, en az farkına vardığımız şeydir.’

Peki bir insanın önyargılı olup olmadığını nasıl anlıyorlar merak ediyor musunuz?
Test grubuna kilolu ve olumsuz sıfatları birarada gördüklerinde sağ butona basmaları söyleniyor. Eğer kişiler kilolu insanların bu olumsuz sıfatlara sahip olduklarına dair bir önyargıya sahiplerse daha kısa sürede butona basıyorlar. Kilolu ve olumlu sıfatlar çıktığında ise butona basma süreleri uzuyor.

Peki bilinç dışı öz sevgi kavramını daha önceden hiç duydunuz mu? Ben duymamıştım, bana faydası ne derseniz? Spiritual alemde çok konuşulan, kendin gibi olanları çekersin mantığının bilimsel açıklaması. ABD’de birçok evli çiftin isimlerini kontrol ediyorlar ve yüksek oranda baş harflerinin aynı olduğu tespit ediliyor.
Bunun sebebi yakın ve aşina gelen şeyler karşısında duyulan rahatlık, yani örtülü benlikçilik.
Burda yine başka bir kitaptan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. İsmi aşina gelmeyen ürünler insanlarda daha spesifik ve özellikli  algısı oluşturuyor. Bir restoranda mönüde bildiğiniz ve bilmediğiniz isimlerde şampanya ya da şaraplar gördüğünüzde, ismini bilmediğiniz size daha spesifik geliyormuş.
Evlilik ile ilgili örneğin bir benzeri de, yine ürün ve kişinin ismi arasında mevcutmuş. Ürün ile ismimizde kesişen üç harf var ise o ürün bize daha sempatik geliyormuş.
Yine bir araştırmada kişilerin isimleri ile seçtikleri mesleklerin isimlerinin örtüştüğü gözlemlenmiş. İsminde ya da soyadında law-low olan kişilerin avukat (lawyer) olması gibi.

Yine ilişkilerde aydınlanmamızı sağlayacak konulara gelirsek. Kız ve erkeğin benzer giden vücut hatları erkek testosteron, kadınlarda östrojenle desteklendiklerinde kadınlarda dolgun dudak, dolgun kalça, ince bel ve meme olarak ortaya çıkıyormuş; erkeklerde ise gelişmiş çene ve göğüs, sakal olarak. Her iki cinse de karşı cinsin bu noktaları çekici geliyormuş çünkü bu östrojenle ya da testosteronla doluyum demek anlamına geliyormuş yani doğurganım mesajı veriyor.
Peki erkekler kadınları ne zaman en çekici buluyormuş merak ediyor musunuz? Doğurganlığın zirveye çıktığı adetten 10 gün önceki dönemde. Kulaklar ve memeler daha simetrik, ten rengi daha açık renk oluyormuş. Striptizcilerin en çok bahşis kazandıkları döneminde bu olması enteresan değil mi? Ve daha enteresanı, doğum kontrol hapı kullananların tüm ay istikrarla daha az kazandıkları. Baktığınızda tüm sistem hayatta kalkma, karnını doyurma ve çoğalma üzerine kurulu.

‘Aşkın ömrü 3 yıldır’ isimli kitabı okumuşsunuzdur belki, geçen senelerde filmi de çekildi. Tahmin edeceğiniz üzere, bu sadece bir kitap ismi değil, gerçeğin ta kendisi çünkü heyecan ve coşku 3 yıl en üst seviyede, yani bir çocuk yetiştirmek için yeterli sürede. Bu süre geçtiğinde inişe geçiyor. Tabi günümüzde hemen çocuk yapmıyoruz ama boşanmalar en yoğun evliliğin 4. senesinde oluyormuş. Bu nedenle ilk 4 sene içinde çocuk yapmak, yeni bir heyecan işin içine girdiğinden evliliğin ömrünü uzatan bir faktör olabiliyor.  Bu arada tek eşli olamayan insanları yargılarken biraz da sağduyulu olmanızı tavsiye ediyorum çünkü tek eşliliğe iten bir genimiz varmış: Vazopresin. Özellikle yorumun devamında karakterimizde ana rol oynayan faktörlerden bahsederken göreceğiz ki, bazen elimizde olmayan nedenlerden istenmeyen şeyler yapabiliyoruz.

Vagon açmazı diye bir kavramdan bahsediyor. Trolley Dilemma, bence gerçekten çok etkileyici.
Kontrolden çıkmış bir vagon düşünün içinde 5 kişi var, sizde de bir kolu iterek vagonun yolunu değiştirerek o 5 kişiyi kurtarma şansı var ama bunu yaparken başka bir kişiyi de feda ediyorsunuz. Çoğu kişi ve bende bunlardan biriyim, 5 kişiyi kurtarmak için 1 kişiyi feda etmeyi göze alıyor. Ama diğer bir versiyonda yani o 1 kişiyi trenin altına iterek diğer 5 kişiyi kurtarmanız gerektiğinde, bunu yapmayı tercih etmiyorsunuz. Ee ne var bunda diyebilirsiniz ama sonuç aynı 5 kişi kurtuldu, 1 kişi sizin yaptığınız bir eylemden dolayı öldü. Neden hangi versiyon olduğu fark etmez demiyoruz? Sebebi Kant felsefesi ile açıklıyorlar. İnsanın kullanım amacı, kişi ile temasa geçiyor olmak kararı etkiliyor. Düşününkü kişi ile temas etmeden bir kapağı açarak kişiyi düşürebiliyorsunuz bu sefer bu alternatife daha sıcak bakıyor olur muydunuz? Araştırmalarda çoğu kişi daha sıcak bakmış çünkü kapağı açarken duygusal değil motor planlama yapmış olmak kişilerin kararında etkili.
Evet pek keyifli bir konudan bahsetmedim, o zaman şöyle yapalım. Dişlerinizin arasına bir kalem alarak sıkın ve okumaya devam edin. Yazdığım şeylerde hala eğlenceli bir şey yok ama komik olduğunu düşündünüz mü? Araştırmalar ve yazar düşünmüş olmanız gerektiğini söylüyor çünkü beyniniz yüzünüzdeki gülümsemeyi bu şekilde algılıyor.
Bu lafı çok severim, ‘Mutluluk üzerine çeşitlemeler' kitabının yorumunu yazma fırsatı bulamadım ama başka yorumların içinde yine bu sözü örnek verdiğimi hatırlıyorum.
‘İnsanlar mutlu oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar.’ Bu nedenle sabahları kalktığınız zaman ayna karşısında gülümsemeniz tüm gününüzün güzel geçmesini sağlayabilir. Mutluluktan konu açılmışken, kambur yerine dik durduğumuzda kendimizi daha mutlu hissedermişiz.
Beynin bir bölümü ile ilgili bir bilgi var, Amigdala: Duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumlu. Korku ve saldırganlık dahil. Ve amigdalası hasarlı dişi maymunlarda, bozuk annelik davranışları ve fiziksel taciz gözlemlenmiş.
Belki başka ne tür hastalıklar var derseniz. Mesela Frontotemporal demans hastaları, kısıtlamasız davranışlar gösteriyorlarmış.
Tourette Sendromu ise, motor tikler, uygunsuz ifadeler ile kendini gösteriyormuş.

Burda ne kadar etik olduğu sonralarda araştırılan ve kişilerin biyolojik haklarına saldırı olduğu düşünüldüğünden günümüzde uygulaması durdurulmuş ama literature lobotomy olarak geçerek, Nobel ödülü almış bir uygulamadan ve uygulamacısı Portekizli bilimadamı Egas Moniz’den de bahsediyor. Moniz alın loblarını ameliyat ile devre dışı bırakarak, suçlulara yardım edebileceğini düşünmüş ve bunun üzerine cerrahi çalışmalar yapmış bir kişi. Sonuç olarak kişilerde kişilik değişimi, zihinsel gerilik meydana geldiği gözlemlenmiş. Bu bize beynin içindeki bulguların (tümör gibi) karakterimizde rol oynadığını gösteriyor. Bununla ilgili bir belgesel seyretmiştim, beyin kanaması ya da beyninden kaza geçirip hasar alan insanların, sonrasında hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyordu. Ve bu değişimler hep kötü değişimler olmak durumunda değil. Hayatında hiç müzik ile ilgilenmemiş ve nota bile bilmeyen insanların nasıl besteler yaptığını, ya da resim çizmeye başladığını anlatıyordu. Burda bir örnek daha var. Kaza esnasında sol gözünün arka kısmı tamamen yok olan çalışkan, herkes tarafından sevilen bir işçi, kaza sonrası hayatta kalıyor ve normal hayatına devam ediyor. Sonrasında işten çıkırılış sebebinde ise kişinin isyankar, devamlı planlar yapan ama anında planını değiştirip farklı planlar yapmaya başlayan, eleştiriler karşısında saldırgan tavır sergilemesi raporlanıyor.

Tütün, alkol, uyarıcıların mezolimpik dopomin sistemini harekete geçirildiği herkes tarafından bilinmesende aşikar olan, bu maddeleri aldığımızda vücudumuzda, karakterimizde ve davranışlarımızda değişim olduğudur. Adrenalin ve uyarıcılara bağımlılık vücudun tekrar mezolimpik dopomin salgısına ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor. Vücudumuz hoşlandığımız ya da bizim için önemli biri tarafından bir gülümseme , takdir gördüğünüzde de bu hormonu salgılıyor ve bence bu daha tercih edilesi bir yöntem.

Kitabtan çıkarılması gereken ana fikirlerden biri: Kim olduğumuzun, nörobiyolojimi üzerindeki toplam etki ile bağlantılı olduğu. Burda hem genetik hem de çevre çok önemli. Bu da Tanrı’nın insanlara iki şans vermesi ile alakalı heralde. Gen bozuksa insanın çevre ile kendini kurtarması, suç eğilimini düşürmesi için bir şans veriyor.

Ve yine benim ilgimi çeken bir noktayı daha paylaşmak istiyorum: Tarihte ortaya çıkmış sahte peygamberlerin, lider ve kahramanların şakak lobu odaklı sara hastası olduğu düşünülmekteymiş. Sara hastalığı şakak lobu odaklı olduğunda kişi daha dindar, din üzerine yazma eğilimli oluyormuş ve Tanrı’dan mesajlar duyduğunu iddia edermiş.
Dinden konu açılmışken, şöyle bir örnek veriyor. Basketbolcuların faul atışından önce topu 3 kere yere vurup, boynunu sola kırmaları çok klişe ve kesin sizin de denk geldiğiniz bir durumdur. Bu ritüelin kişiyi daha az bilinçli duruma getirmek için yapılan bir rahatlatıcı olduğunu ve bu tekrarlamalı, öngörülebilir nitelikteki ritüellerin bazı dinsel uygulamalarda da aynı amaca hizmet ettiğini söylüyor. Mesela tespih çekmek, ilahi okumak. Bu ritüeller bilinçli zihnin gürültüsünü azaltmaya yardım ediyormuş.

Konu ile alakasız ama kitaptan aldığım bir not var. Kitapta bunla ilgili bir konu var ama benim direk ilgi alanıma giren bir konu olmadı. Asıl ilgimi çeken, yazarın da bana ilginç geldi olarak dile getirdiği bilgi: 1642’de Galileo’nun öldüğü yıl, Isaac Newton doğmuş ve tesadüfe bakın, Güneş çevresinde gezegen yörüngelerinin denklemlerini açıklayarak Galileo’nun başladığı işi bitirmiş.

Kitap sinestezi’den de bahsediyor?
Sinestezi, bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli duyusal bir deneyim. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade ediliyormuş. Genelde kişi, harfleri renk olarak deneyimliyormuş. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanıyormuş. Ya da ayları bir renk olarak algılıyormuş. Örneğin Temmuz dendiğinde, aklına mavi rengi geliyor. Gençfenerbahce.org’dan da bazı bilgiler okudum, genelde solak olurlarmış. Hatırlamada daha çok eşlenikleri kullanırlarmış. Yüksek zekalarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır, sağ-sol yanlarını sıklıkla karıştırırlarmış. Birinci derece akrabalarında disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak, %15 oranında rastlanırmış. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde sıkmış (%10). Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi "nadir deneyimleri" de sık yaşarlarmış. Eğer bende de var mı acaba derseniz, www.synesthete.org’dan testi yapabilirsiniz.

Son olarak kadınlar arasında çok konuşulan ve inanılan bir düşünce üzerine araştırma yapılmış ve hurafe olduğu ortaya çıkmış. Bir arada yaşayan, beraber çalışan kadınların adet dönemlerinin aynı zamana denk geldiği düşünülür ki; dediğim gibi bunun hurafe olduğu ispatlanmış. Detay için yazar, Zhengwei ve Schank’ın ‘Women do not synchronize’ ını referans vermiş.

Kitapta daha başka bir çok konudan bahsediyor: Alzheimer, Parkinson hastalarının tedavisi için verilen ilaçların beyinde ve hareketlerde nasıl etkilerinin olduğu; suç işleme üzerine yapılan gen araştırmaları ve suç oranını azaltmak için yapılması planlanmış çalışmalar vs gibi.

Başta da düşüncemi belirttim, bence kesinlikle okunması gereken bir kitap ama tabi yorumdan sonra asıl karar verecek olan sizsiniz. Bu arada kitap araştırmalara dayandığından referanslar kısmından da inanılmaz bir okuma listesi çıkarabilirsiniz.

Umarım size de bana verdiği gibi, keyif veren bir kitap olur.