5 Haziran 2013 Çarşamba

DAVID EAGLEMAN - INCOGNITO


Incognito Boston Globe, Amazon, Goodreads, Wall Street Journal tarafından ‘Yılın en iyi kitabı’ seçilmiş; yazarı David Eagleman için New York Times ‘Nörobilimci olmayı eğlenceli bir şey gibi gösteren adam’ yorumunu yapmış. Duayenlerden böyle yorumlar aldıktan sonra bana pek bir şey demek düşmez ama yorumlardan dolayı değil, gerçekten muhteşem olduğu için şiddetle okumanızı tavsiye ederim!

Incognito, kimliğini saklayan kişi, tebdili kıyafet gezen kişi anlamına geliyor; bunu kitabın içeriğini açmak için belirtmek istedim. Yazar beynin gizli hayatını bizimle paylaşıyor. Kafamızın içindeki süngerimsi bir yapının, karar almada, karakterimizde ne kadar önemli olduğunu, bize çaktırmadan nasıl da bizi yönettiğini anlatıyor.
Kitabı okuduğunuzda çoğu olaya farklı bir gözle bakıyor olacaksınız. Yazarın dili benim sevdiğim tarzda yani, çok dolambaçlı bir anlatımı yok, araştırmalarla, bilimsel bulgularla net olarak sonuçları paylaşıyor.

Evet gelelim en sevdiğim kısma; yani beni etkileyen, kitaptan çıkardığım noktalara.

Birini etkilemek mi istiyorsunuz? Ne yapın edin göz bebeklerinizi büyütmeye bakın J Neden mi? Bir grup erkeğe 2 farklı kadının resmini gösteriyorlar ve hangisini beğendiklerini soruyorlar. Erkeklerin seçtiği kadınların göz, saç rengi farklı, yüz yapıları farklı peki ortak noktaları mı ne? Göz bebeklerinin diğer kadınlara göre daha büyük olması. Erkekler bu kadınları neden beğendiklerini hiç fark etmeden beyinleri onlar için göz bebekleri büyük olanı seçiyor çünkü burdan bir mesaj alıyor. Aldığı mesaj: Kadının cinsel heyecan yaşadığı ve hazırlıkta olduğu. Bu karşı cins için de geçerli mi bilmiyorum. Göz bebekleri ile ilgili başka bir faydalı bilgiden önceden bir yorumumda bahsettim diye hatırlıyorum ama tekrar edeyim. Satış eğitimlerinde personele müşterinin göz bebeklerini kontrol etmeleri tiyosu verilir çünkü kişinin göz bebekleri, karşısındaki ya da anlattığı şey ile ilgilendiğinde büyüyor.
Erkek kadın ilişkisinde benim tavsiye edebileceğim başka bir örnek de, biri ile yeni yeni buluşmaya başladıysanız romantik komedi yerine korku filmine gitmeniz. Hayır, korkup istemsiz temaslar ile arayı sıcaklaştırmak için değil J Ormanda iki grup erkek üzerinde bir test yapılıyor. Bir grup sallanan bir asma köprü üzerinde, diğeri sallamayan bir yol üzerinde iken bir bayan anket gibi bir şey yapıyor ve konu ile ilgili soruları olursa diye erkeklere telefon numarasının yazılı olduğu bir kağıt veriyor. Tahmin edin ne oluyor? Sallanan köprü üzerindeki erkeklerin kadını arama oranı daha yüksek. Niye mi peki? Sallanan köprü üzerinde endişe duyan erkeklerin hormonlarında değişim oluyor ve beyin bunu kadınlardan kaynaklı zannedip, etkileniyor.

Herkesin evet bunu bende biliyorum dediği bir şeyin açıklaması var. Tahminimce neden olduğunu bilen kişi sayısı azdır çünkü. İnsanlar kendilerini gıdıklayamazlar bunu sizde denemişsinizdir. Sebebi kendi eylemlerimizi öngörmemiz, ama tahmin edin kimler kendini gıdıklayabiliyor? Şizofreni hastaları.
Bu da başka, evet ya aslında öyle diyebileceğiniz bir konu: Konu ile bağlantılı kavram ise örtülü bellek. Nedir bu örtülü bellek? Zihnimizin açık biçimde erişemediği bilgileri saklayan bellek. Mesela cep telefonu ile konuşurken arabayı park ederiz, bunu size anlatın desem yaptığınız kadar kolay anlatamaz, yaptığınız eylemleri kafanızda canlandırıp dile dökmeye çalışırsınız çünkü; bu işlem örtülü belleğinizde kayıtlıdır.
Bu gibi durumlar için Marvin Minsky’nin sözüne yer vermiş yazar.
‘Genelde beynimizin en iyi yaptığı şey, en az farkına vardığımız şeydir.’

Peki bir insanın önyargılı olup olmadığını nasıl anlıyorlar merak ediyor musunuz?
Test grubuna kilolu ve olumsuz sıfatları birarada gördüklerinde sağ butona basmaları söyleniyor. Eğer kişiler kilolu insanların bu olumsuz sıfatlara sahip olduklarına dair bir önyargıya sahiplerse daha kısa sürede butona basıyorlar. Kilolu ve olumlu sıfatlar çıktığında ise butona basma süreleri uzuyor.

Peki bilinç dışı öz sevgi kavramını daha önceden hiç duydunuz mu? Ben duymamıştım, bana faydası ne derseniz? Spiritual alemde çok konuşulan, kendin gibi olanları çekersin mantığının bilimsel açıklaması. ABD’de birçok evli çiftin isimlerini kontrol ediyorlar ve yüksek oranda baş harflerinin aynı olduğu tespit ediliyor.
Bunun sebebi yakın ve aşina gelen şeyler karşısında duyulan rahatlık, yani örtülü benlikçilik.
Burda yine başka bir kitaptan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. İsmi aşina gelmeyen ürünler insanlarda daha spesifik ve özellikli  algısı oluşturuyor. Bir restoranda mönüde bildiğiniz ve bilmediğiniz isimlerde şampanya ya da şaraplar gördüğünüzde, ismini bilmediğiniz size daha spesifik geliyormuş.
Evlilik ile ilgili örneğin bir benzeri de, yine ürün ve kişinin ismi arasında mevcutmuş. Ürün ile ismimizde kesişen üç harf var ise o ürün bize daha sempatik geliyormuş.
Yine bir araştırmada kişilerin isimleri ile seçtikleri mesleklerin isimlerinin örtüştüğü gözlemlenmiş. İsminde ya da soyadında law-low olan kişilerin avukat (lawyer) olması gibi.

Yine ilişkilerde aydınlanmamızı sağlayacak konulara gelirsek. Kız ve erkeğin benzer giden vücut hatları erkek testosteron, kadınlarda östrojenle desteklendiklerinde kadınlarda dolgun dudak, dolgun kalça, ince bel ve meme olarak ortaya çıkıyormuş; erkeklerde ise gelişmiş çene ve göğüs, sakal olarak. Her iki cinse de karşı cinsin bu noktaları çekici geliyormuş çünkü bu östrojenle ya da testosteronla doluyum demek anlamına geliyormuş yani doğurganım mesajı veriyor.
Peki erkekler kadınları ne zaman en çekici buluyormuş merak ediyor musunuz? Doğurganlığın zirveye çıktığı adetten 10 gün önceki dönemde. Kulaklar ve memeler daha simetrik, ten rengi daha açık renk oluyormuş. Striptizcilerin en çok bahşis kazandıkları döneminde bu olması enteresan değil mi? Ve daha enteresanı, doğum kontrol hapı kullananların tüm ay istikrarla daha az kazandıkları. Baktığınızda tüm sistem hayatta kalkma, karnını doyurma ve çoğalma üzerine kurulu.

‘Aşkın ömrü 3 yıldır’ isimli kitabı okumuşsunuzdur belki, geçen senelerde filmi de çekildi. Tahmin edeceğiniz üzere, bu sadece bir kitap ismi değil, gerçeğin ta kendisi çünkü heyecan ve coşku 3 yıl en üst seviyede, yani bir çocuk yetiştirmek için yeterli sürede. Bu süre geçtiğinde inişe geçiyor. Tabi günümüzde hemen çocuk yapmıyoruz ama boşanmalar en yoğun evliliğin 4. senesinde oluyormuş. Bu nedenle ilk 4 sene içinde çocuk yapmak, yeni bir heyecan işin içine girdiğinden evliliğin ömrünü uzatan bir faktör olabiliyor.  Bu arada tek eşli olamayan insanları yargılarken biraz da sağduyulu olmanızı tavsiye ediyorum çünkü tek eşliliğe iten bir genimiz varmış: Vazopresin. Özellikle yorumun devamında karakterimizde ana rol oynayan faktörlerden bahsederken göreceğiz ki, bazen elimizde olmayan nedenlerden istenmeyen şeyler yapabiliyoruz.

Vagon açmazı diye bir kavramdan bahsediyor. Trolley Dilemma, bence gerçekten çok etkileyici.
Kontrolden çıkmış bir vagon düşünün içinde 5 kişi var, sizde de bir kolu iterek vagonun yolunu değiştirerek o 5 kişiyi kurtarma şansı var ama bunu yaparken başka bir kişiyi de feda ediyorsunuz. Çoğu kişi ve bende bunlardan biriyim, 5 kişiyi kurtarmak için 1 kişiyi feda etmeyi göze alıyor. Ama diğer bir versiyonda yani o 1 kişiyi trenin altına iterek diğer 5 kişiyi kurtarmanız gerektiğinde, bunu yapmayı tercih etmiyorsunuz. Ee ne var bunda diyebilirsiniz ama sonuç aynı 5 kişi kurtuldu, 1 kişi sizin yaptığınız bir eylemden dolayı öldü. Neden hangi versiyon olduğu fark etmez demiyoruz? Sebebi Kant felsefesi ile açıklıyorlar. İnsanın kullanım amacı, kişi ile temasa geçiyor olmak kararı etkiliyor. Düşününkü kişi ile temas etmeden bir kapağı açarak kişiyi düşürebiliyorsunuz bu sefer bu alternatife daha sıcak bakıyor olur muydunuz? Araştırmalarda çoğu kişi daha sıcak bakmış çünkü kapağı açarken duygusal değil motor planlama yapmış olmak kişilerin kararında etkili.
Evet pek keyifli bir konudan bahsetmedim, o zaman şöyle yapalım. Dişlerinizin arasına bir kalem alarak sıkın ve okumaya devam edin. Yazdığım şeylerde hala eğlenceli bir şey yok ama komik olduğunu düşündünüz mü? Araştırmalar ve yazar düşünmüş olmanız gerektiğini söylüyor çünkü beyniniz yüzünüzdeki gülümsemeyi bu şekilde algılıyor.
Bu lafı çok severim, ‘Mutluluk üzerine çeşitlemeler' kitabının yorumunu yazma fırsatı bulamadım ama başka yorumların içinde yine bu sözü örnek verdiğimi hatırlıyorum.
‘İnsanlar mutlu oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar.’ Bu nedenle sabahları kalktığınız zaman ayna karşısında gülümsemeniz tüm gününüzün güzel geçmesini sağlayabilir. Mutluluktan konu açılmışken, kambur yerine dik durduğumuzda kendimizi daha mutlu hissedermişiz.
Beynin bir bölümü ile ilgili bir bilgi var, Amigdala: Duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumlu. Korku ve saldırganlık dahil. Ve amigdalası hasarlı dişi maymunlarda, bozuk annelik davranışları ve fiziksel taciz gözlemlenmiş.
Belki başka ne tür hastalıklar var derseniz. Mesela Frontotemporal demans hastaları, kısıtlamasız davranışlar gösteriyorlarmış.
Tourette Sendromu ise, motor tikler, uygunsuz ifadeler ile kendini gösteriyormuş.

Burda ne kadar etik olduğu sonralarda araştırılan ve kişilerin biyolojik haklarına saldırı olduğu düşünüldüğünden günümüzde uygulaması durdurulmuş ama literature lobotomy olarak geçerek, Nobel ödülü almış bir uygulamadan ve uygulamacısı Portekizli bilimadamı Egas Moniz’den de bahsediyor. Moniz alın loblarını ameliyat ile devre dışı bırakarak, suçlulara yardım edebileceğini düşünmüş ve bunun üzerine cerrahi çalışmalar yapmış bir kişi. Sonuç olarak kişilerde kişilik değişimi, zihinsel gerilik meydana geldiği gözlemlenmiş. Bu bize beynin içindeki bulguların (tümör gibi) karakterimizde rol oynadığını gösteriyor. Bununla ilgili bir belgesel seyretmiştim, beyin kanaması ya da beyninden kaza geçirip hasar alan insanların, sonrasında hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyordu. Ve bu değişimler hep kötü değişimler olmak durumunda değil. Hayatında hiç müzik ile ilgilenmemiş ve nota bile bilmeyen insanların nasıl besteler yaptığını, ya da resim çizmeye başladığını anlatıyordu. Burda bir örnek daha var. Kaza esnasında sol gözünün arka kısmı tamamen yok olan çalışkan, herkes tarafından sevilen bir işçi, kaza sonrası hayatta kalıyor ve normal hayatına devam ediyor. Sonrasında işten çıkırılış sebebinde ise kişinin isyankar, devamlı planlar yapan ama anında planını değiştirip farklı planlar yapmaya başlayan, eleştiriler karşısında saldırgan tavır sergilemesi raporlanıyor.

Tütün, alkol, uyarıcıların mezolimpik dopomin sistemini harekete geçirildiği herkes tarafından bilinmesende aşikar olan, bu maddeleri aldığımızda vücudumuzda, karakterimizde ve davranışlarımızda değişim olduğudur. Adrenalin ve uyarıcılara bağımlılık vücudun tekrar mezolimpik dopomin salgısına ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor. Vücudumuz hoşlandığımız ya da bizim için önemli biri tarafından bir gülümseme , takdir gördüğünüzde de bu hormonu salgılıyor ve bence bu daha tercih edilesi bir yöntem.

Kitabtan çıkarılması gereken ana fikirlerden biri: Kim olduğumuzun, nörobiyolojimi üzerindeki toplam etki ile bağlantılı olduğu. Burda hem genetik hem de çevre çok önemli. Bu da Tanrı’nın insanlara iki şans vermesi ile alakalı heralde. Gen bozuksa insanın çevre ile kendini kurtarması, suç eğilimini düşürmesi için bir şans veriyor.

Ve yine benim ilgimi çeken bir noktayı daha paylaşmak istiyorum: Tarihte ortaya çıkmış sahte peygamberlerin, lider ve kahramanların şakak lobu odaklı sara hastası olduğu düşünülmekteymiş. Sara hastalığı şakak lobu odaklı olduğunda kişi daha dindar, din üzerine yazma eğilimli oluyormuş ve Tanrı’dan mesajlar duyduğunu iddia edermiş.
Dinden konu açılmışken, şöyle bir örnek veriyor. Basketbolcuların faul atışından önce topu 3 kere yere vurup, boynunu sola kırmaları çok klişe ve kesin sizin de denk geldiğiniz bir durumdur. Bu ritüelin kişiyi daha az bilinçli duruma getirmek için yapılan bir rahatlatıcı olduğunu ve bu tekrarlamalı, öngörülebilir nitelikteki ritüellerin bazı dinsel uygulamalarda da aynı amaca hizmet ettiğini söylüyor. Mesela tespih çekmek, ilahi okumak. Bu ritüeller bilinçli zihnin gürültüsünü azaltmaya yardım ediyormuş.

Konu ile alakasız ama kitaptan aldığım bir not var. Kitapta bunla ilgili bir konu var ama benim direk ilgi alanıma giren bir konu olmadı. Asıl ilgimi çeken, yazarın da bana ilginç geldi olarak dile getirdiği bilgi: 1642’de Galileo’nun öldüğü yıl, Isaac Newton doğmuş ve tesadüfe bakın, Güneş çevresinde gezegen yörüngelerinin denklemlerini açıklayarak Galileo’nun başladığı işi bitirmiş.

Kitap sinestezi’den de bahsediyor?
Sinestezi, bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli duyusal bir deneyim. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade ediliyormuş. Genelde kişi, harfleri renk olarak deneyimliyormuş. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanıyormuş. Ya da ayları bir renk olarak algılıyormuş. Örneğin Temmuz dendiğinde, aklına mavi rengi geliyor. Gençfenerbahce.org’dan da bazı bilgiler okudum, genelde solak olurlarmış. Hatırlamada daha çok eşlenikleri kullanırlarmış. Yüksek zekalarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır, sağ-sol yanlarını sıklıkla karıştırırlarmış. Birinci derece akrabalarında disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak, %15 oranında rastlanırmış. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde sıkmış (%10). Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi "nadir deneyimleri" de sık yaşarlarmış. Eğer bende de var mı acaba derseniz, www.synesthete.org’dan testi yapabilirsiniz.

Son olarak kadınlar arasında çok konuşulan ve inanılan bir düşünce üzerine araştırma yapılmış ve hurafe olduğu ortaya çıkmış. Bir arada yaşayan, beraber çalışan kadınların adet dönemlerinin aynı zamana denk geldiği düşünülür ki; dediğim gibi bunun hurafe olduğu ispatlanmış. Detay için yazar, Zhengwei ve Schank’ın ‘Women do not synchronize’ ını referans vermiş.

Kitapta daha başka bir çok konudan bahsediyor: Alzheimer, Parkinson hastalarının tedavisi için verilen ilaçların beyinde ve hareketlerde nasıl etkilerinin olduğu; suç işleme üzerine yapılan gen araştırmaları ve suç oranını azaltmak için yapılması planlanmış çalışmalar vs gibi.

Başta da düşüncemi belirttim, bence kesinlikle okunması gereken bir kitap ama tabi yorumdan sonra asıl karar verecek olan sizsiniz. Bu arada kitap araştırmalara dayandığından referanslar kısmından da inanılmaz bir okuma listesi çıkarabilirsiniz.

Umarım size de bana verdiği gibi, keyif veren bir kitap olur.

3 yorum:

  1. Kitabı okudum çok beğendim. İnsan bu kitapla beynin gücünü anlayabiliyor.
    Bu arada, blogu zevkle takip ediyorum, yorumları tekrar tekrar okuyarak read list oluşturuyorum.
    Arkadaşlarımla da paylaşıyorum. Bu yüzden yazmaya devam lütfen =)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Beğendiğinize çok sevindim :) Benim de son zamanlardaki favori kitaplarımdan. Paylaşım için de teşekkür ederim. Bu arada kısa bir süre daha eş zamanlı olarak hem melslibrary.blogspot.com'a yorumları eklemeye devam edeceğim hem de www.melslibrary.com 'a sonrasında da sadece www.melslibrary.com'da devam edeceğim, bilginiz olsun :)

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Favorilerime ekliyorum hemen. Sevgiler :)

      Sil