9 Ağustos 2013 Cuma

JOSE SARAMAGO - ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ


Jose Saramago’nun ‘Ölüm bir varmış bir yokmuş’ isimli romanına bende çoğu yorumda bahsedilen bir bilgi ile başlayacağım, belki de kitabın en büyük özelliklerinden biri bu: Aynı cümle ile başlıyor ve bitiyor: ‘Ertesi gün kimse ölmedi’. Bu noktada kitap bittiğinde bir an acaba ikinci bölüm olarak nitelendirebileceğim kısım flashback yapılmış kısım mıydı diye düşünmeden edemedim ama değil.

Kitabın içeriğini iki kısıma ayırabiliriz. İlk bölüm, ölümün yeni yıl sabahı artık kimseyi öldürmemeye karar vermesi ile yaşanan kaoslardan bahsediyor. İkinci bölümde ise; ölümün tekrar insanları öldürmeye başlayıp, yöntemde yaptığı değişiklik ile son anda insan olmaya ve belki de aşka yenilip tekrar öldürmeyi bırakmasını anlatıyor.

Okunmasını tavsiye ederim. Uzun cümleler kuran bir insan olmama rağmen yazarın uzun cümleleri, noktalama işaretleri kullanmayan tarzı bazen sizi konudan kopartabiliyor ama benim bu zamana kadar en uzun cümleler kuran yazar olarak nitelediğim Mario Levi’ye göre okuması çok kolay.
Dili nispeten yalın, tabi derinlerdeki anlamı çözmek için arada durup düşünmeniz gerekiyor. Kara mizah yapılmış. ‘Şimdi bunu mantıksız bulacak okuyucular için bir açıklama yapalım.’ şeklinde özellikle ikinci bölümde iç monologlar kullanmış. Sonuç okuması keyifli denebilecek ve bence okunması gereken, 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü almış bir kitap.


Gelelim beni etkileyen iki kısma:

Kitabın ilk bölümünde ölüm bir gün insanları öldürmekten vazgeçiyor dedik ya, bir anda ülke bir kaosun içine giriyor. Yasadışı gruplarla devlet iş birliği yapmaya başlıyor çünkü hastaneler ölmeyen hastalar ile ne yapacaklarının, sigorta şirketleri yıllarca ödenecek maaşların, cenaze defnedenler de ölüm olmadığından parasızlığın derdine düşüyorlar.  Bu kısımdan ben üzücü ama etkileyici bir fikir çıkardım. İnsanların eylemlerinden görüyoruz ki, sistemin çalışması için gerekli kararlar acımasız, ahlaksız, zarar veririci olabilir ama herzaman önceliklidir. Temelde iyilik, insanların uzun yaşaması vs gibi konuların çıkarlar, maddiyat ve sistem söz konusu olduğunda ikinci plana itilmesi ise gayet olağandır.
Bu, sistemi kuranlar, yukardakiler, yönetenler tarafından yapılan bir eylemken; birazdan bahsedeceğim ikinci fikir de, insanların yakınlarına, akrabalarına, dostlarına yapabildiği çirkinliği anlatıyor.

Kitabın kurgusundan çok bahsetmeden değinmek gerekirse; ölmek üzere olan kişiler ölüm olmayan ülkeden mafia vasıtasıyla sınırı geçerek ölüme, ebedi huzura kavuşabiliyor.  Mafia başta illegal ve insanlar evdeki hastalarını bu şekilde ölüm ile buluşturuyor ve soran konu komşuya hala evde hasta yattığını söylüyor.  Sonra mafia ve devlet bir anlaşma yapıyor ve bu sistem yasal hale geliyor, ölen insanlara ölü raporu veriliyor ve bir anda mafia’nın işleri bozuluyor çünkü sevdiklerinin kendi rızası da olsa, zor günlerinde onları terk eden yakınları afişe olmuş oluyor. ‘İnsan eti ağırdır.’ söylemi de, bence tam bu durumu anlatan bir söylem. Ama bir diğer ağır olan şey bu ağırlığın altında ezildiğini konu komşuya göstermek galiba. Sonraki çözüm ölüm raporlarına intihar olarak bilgi yazılması oluyor ve tekrardan mafia’nın işleri düzeliyor. Hepsinde sonuç, taraflar aynı. Ölmeyi isteyen yine ölüyor, ölüm için yardımcı olan akraba yine destek oluyor, mafia yine organizasyonu yükleniyor ve devlet göstere göstere ya da gizliden bu sisteme destek veriyor ama insanların tutumları arada değişiyor. Bunun acı olsada bende uyandırdığı fikir, ahlakın çoğu insanda tamamen toplum baskısından kaynaklı var olduğu. Kalbimiz, gerçek iyilik ve doğruluk değil; yasalar ya da sistem değil, başka insanların bizim için ne düşünecekleri aslında bizim çoğu olaydaki kararımızı etkileyen faktör.

Yukarıda da yazdığım gibi kitabı okuması kolay ama üstü kapalı verdiği mesajlar nedeniyle ağır denebilecek bir kitap. Yazarın kilise tarafından aforoz edilmiş ve marksist olduğu da söylemek bazı şeyleri çözümleminizde daha yardımcı olur sanırım.

Çok uzatmadan benim için yeni iki kavramı paylaşmak istiyorum:
Atrapos: Kader tanrıçalarının üçüncüsüymüş.
Omni presentis: Her yerde bulunan, mesela Tanrı.

Ve kitabın sonu ile ilgili bir cümle edip, yorumu beğenenleri kitap ile başbaşa bırakıyorum. Başlangıçta ölümün bitmesinin doğurduğu kargaşanın detaylı olarak betimlenmesine rağmen insanın duygusal sonlara olan zaafiyetinden sanırım, son kısımda ölümün bitmiş olması, tüm varlığı boyunca gerçekleştirmesi gereken amaca tamamen zıt, duygusal bir düşünce ve eylem içine giriyor olması son sayfalarda insanın yüzünde bir tebessüm oluşturuyor; en azından bende öyle oldu. Romanın akışına göre beklenmeyen bir son olduğundan paylaşmak istedim.

İyi okumalar!

17 Temmuz 2013 Çarşamba

JOE NAVARRO - BEDEN DİLİ


Tatile denk gelip de pilajda okuyunca, etrafımdaki insanları gözlemlemeye başladım; çok da eğlenceli oldu diyebilirim.
Paul Ekman’ın ‘Yalan söylediğimi nerden anladın?' İsimli kitabı ile ilgili yorumumu paylaşmıştım, eğer yorumu ya da kitabı beğendiyseniz, Ekman gibi FBI’da görev almış Joe Navarro’nun ‘Beden Dili’ isimli kitabını da beğenirsiniz.
Yazar bazı yerlerde Ekman’ı referans vermiş ve kendisine teşekkür etmiş.

Kitabın dili yalın, insan vücudunu bölümlere ayırarak gayet rahat bütünü görmenizi sağlayacak şekile yazmış. Bu zamana kadar beden dili ile ilgili piyasada bir sürü kitap gördüm, bazılarını da okudum. Yine de Navorro’nun kitabını okumanızı tavsiye ederim, çünkü çok bilindik bilgilerin yanı sıra tahminimce ilk defa duyacağınız bilgileri de içeriyor.

Gelelim yine benim kitaptan ilgimi çektiği için aldığım notlara. Öncelikle ilk kez duyduğum terimlerden bahsetmek istiyorum:

İdyosenkratik: Özel durumla ilgili demekmiş.
İlk insana verilen isim: 'Haminid'miş ve 7 milyon önce var olduğu düşünülüyormuş.
Bir başka kavramda çoğu beden dili ve satış kitabında geçen ‘aynalama’ kavramının bilimsel terimi: İsapraxism.

İnsan davranışlarında beden dilini okurken başvurulan temel kategorilerden bahsetmiş:

Kinesis: Fiziksel hareketler
Proksemik: Vücut mesafeleri
Haptiks: Dokunma
 Postür: Vücudun duruşu

Dürüst, hayatta kalmak için varoluştan itibaren deforme olmadan, bizi hayatta tutmaya yarayan; bu zamana kadarki yorumlarımda bazı kitaplarda 'ilkel beyin' olarak geçtiğini belirttiğim beynin nasıl bir tutum içınde olduğundan ve  neokorteks yani düşünen beynin insanı kandırmak istediğinde nasıl hareket etmeye sebep olduğundan bahsetmiş.

İnsanın stres anlarında kendini yatıştırmaya ihtiyacı olduğu bildiğimiz birşey. İnsanlar ağız, ense kısımlarına dokunduklarında anlamamız gereken şey kendini yatıştırma ihtiyacı duyduklarıymış.
Esnemek dendiğinde akla ilk, kişinin ilgisinin azalmış olacağı, konudan ya da sizden sıkılmış olacağı gelir ama aslında limbik beynimiz esneyerek tükürük bezlerini harekete geçirdiğinden, esnemek stresimizi gidermek için de yaptığımız bir eylemmiş.

Normalde gözler kalbin aynasıdır derler ve birine bir soru sorduğumuzda ‘Gözlerimin içine bakarak cevap ver.’ deriz, çünkü kişilerin hislerini, doğru söyleyip söylemediklerini yüzlerine, yaptıkları mimiklere bakarak anlamaya çalışmak bizim bu zaman kadar öğrendiğimiz bir durumdur. Tam da bu sebepten yani ilginç ve farklı bir başlangıç yapmak istemesinden sanırım; Navarro ayakların aslında nasılda kişilerin iç dünyasını okumakta önemli bir ipucu olduğundan bahsederek giriş yapmış.
Peki ayaklar ile ilgili neler demiş? Yer çekimine karşı duran ayaklar neşenin göstergesiymiş. Geniş alana açılan ayak duruşu, kendi gücünü, egemenliğini göstermek, sorunun farkında olup meydan okumaya hazır kişiler tarafından yapılırmış.
Gerilim anında ise bacaklar kapanır böylece tansiyon düşürülür ve karşı tarafa bak daha pasifim izlenimi verilirmiş.
Sosyo ekomomik statüsü yüksek kişiler, bacak açarak alanını geniş tutmayı ve gücünü göstermeyi tercih ederlermiş; benim şahsi görüşüm gerçekten de karizmatik olarak algıladığım insanların otururken kendinden emin, yayıla yayıla oturduğu yönünde. Buradaki yayıla yayılayı lakayıt oturuştan farklı olarak söylediğimi de belirtmek isterim J

Birinin yanında ayaklarımız çapraz, özellikle de ayakta duruyorsak bu karşımızdaki kişiye güvendiğimizin göstergesiymiş. Neden derseniz? Bu pozisyon dengemizin az olduğu bir pozisyon ve limbik(dürüst) beynimiz tehlike anında önce donarak, sonra kaçarak, sonra da savaşarak tepki verirmiş ve çapraz ayakla ancak karşımızdaki kişiden zarar gelmeyeceğini düşündüğümüzde durmayı tercih edermişiz.

Kitabın genelinde yazar, ani değişen duruş ve davranışları değerlendirmenin; beden dilini okumakta çok önemli olduğunu yazmış. Çünkü hareketler arasındaki ufak nüanslar anlamı çok değiştirebiliyor ve ezbere değerlendirmek yanlış sonuçlar çıkarmamıza sebep olabiliyormuş. Mesela bacak bacak üstüne atmış kişi üstteki bacağını bariyer olacak şekilde dik koymuşsa bu sizinle arasına engel koymak istiyor anlamına gelirken; daha yatar konumda, kendini size açtığı ve pozitif bir düşünce içinde olduğu anlamına geliyormuş. Kitapta gayet açıklayıcı görseller de olduğundan anlaması benim burda aktardığımdan daha kolay, o nedenle ilginizi çekiyorsa okumanızı tavsiye ederim.

Birinin bacakları hareket etmeden donmuş biçimdeyse, yalan söylüyor olması muhtemelmiş. Anlayacağınız üzere beden dilini okumakta bacaklar çok önemli olduğundan, mümkün mertebe kişiler ile aranızda engel, geneli görmenize mani olacak eşyalar olmasın diye de tiyo vermiş.

Kişiler hoşlarına gitmeyen bir durumda gözlerini kısarak sanki gördükleri şeyi daha az görebilir olup, kendilerini rahatlatmak isterlermiş. Hatta çok ilginç, doğuştan görme engelli kişiler bile hoşlarına gitmeyen birşey duyduklarında elleri ile gözlerini kapatırlarmış. Benzer durum kendilerini suçlu hissettiklerinde de kendilerini daha az görünür kılacaklarını düşüdükleri, kaplumbağa gibi omuzlarını kaldırıp kafalarını içeri doğru saklama çalışmaları şeklinde ortaya çıkarmış.

Gelelim ellere ve kollara. Uysal kişiler tartışma anında kollarını geriye çekerken, öfkeli ve güçlü karakterler yanlara doğru açarlarmış.
Flörtte de kolların yakın, birbirine temas eder gibi olması tahmin edeceğiniz üzere, aradaki samimiyetin iyiye gittiğinin göstergesiymiş. Temas etmek karşımızdaki kişinin düşünceleri hakkında bilgi edinmek açısından çok önemli bir gösterge. Sevdiğimiz, temas etmek istediğimiz kişilere karşı kollarımızı önde tutarken, ya da kişiyi kol mesafemiz kadar kendimize yaklaştırırken; sevmediğimiz kendimizi uzak tutmak istediğimiz kişilere karşı kollarımızı arkada tutarmışız. Bu hareket köpekleri çok sinirlendirirmiş, köpeği olan var ise yazar deneyimlemeyi tavsiye etmiş.

Konuşma esnasında ellerin gizlenmesi, karşınızdaki kişide birşey gizlendiği, riyakar bir tutum sergilendiği izlenimi uyandırıyorken, eli cebinde olan bir insanın baş parmağını da cebine sokması düşük güven göstergesi olarak algılanırmış.
El sıkışırken sol el ile elin kapatılması pozitif olarak algılandığından politikacıların uyguladığı bir taktik olmuş ve adı da ‘Politikacı tokalaşması’ olarak kalmış.

Başka bir enteresan bilgi daha vermiş yazar: Yemek yerken, bizi endişelendirecek, sinirlendirecek bir durum olduğunda karnımızın ağrımasının sebebi, beynimizin sindirim sistemini bloke edip, gerekli durumlarda kaçmak için hazırlığa girmesinden kaynaklanırmış. Büyük kas grupları olan bacak, kollara kan pompalanmaya başlıyor.

Size bir şey anlatan ya da bir sorunuza cevap veren kişi bilgisi olmadığını söylüyorsa ve iki omuzuda kalkıyorsa, dediğine inanabilirsiniz ama bir omzu kalkıp bir omzu sabit duruyorsa, olayı biraz irdelemeniz tavsiye ediliyor.

'Akimbo duruşu' olarak adlandırılan bir duruştan bahsetmiş. Bu ellerin belde olup, v şeklinde kırık durduğu pozisyon. Askerler, polisler bu duruşu sık kullanırlarmış. Neden dersiniz? Çünkü güç ve iktidar göstergesiymiş, sivil polislere kimliğini deşifre etmemeleri için bu duruştan kaçınmaları öğütlenirmiş. Sunum esnasında bu duruşu yapıyor olmak özellikle, erkek egemen ortamlarda kadınlar için avantaj olurmuş. Ama bu duruşta da dikkat etmeniz gereken nokta başparmağın arkaya bakması, aksi takdirde merak içinde olan insanların vücudunun sergilediği duruşu sergilemiş oluyorsunuz.

E artık yüz kısmına gelebiliriz.
Yine farklı yorumlamaya açık olan bir davranış da, siz birşey anlatırken karşınızdaki kişinin uzaklara bakması. Yukarıdaki esneme örneği gibi böyle durumlarda kişinin sizinle ya da anlattıklarınızla ilgilenmediğini düşünebilirsiniz ama kişi aslında sizi samimi bulduğu için, düşüncelerine netlik kazandırmak için bu davranışı yapıyor olabilirmiş.

Dudaklarda tahmin edeceğiniz üzere, bizim dikkatimizi odaklamamız gereken bir kısım. Kişi yapmacık mı yoksa içten bir gülümseme mi sergiliyor, ya da dudak büzerek sizinle hem fikir olmadığını mı ima ediyor anlayabiliriz.
Dudak yalamak ne anlama geliyor derseniz; kitapta onla ilgili de bir bölüm var. Bu sakinleşmek amaçlı yapılan bir diğer davranışmış. 

Burun kısmına gelince, bildiğimiz bir bilgiyi de yine paylaşayım. Burun deliklerinin hareket etmesi kişinin bir boğa gibi sinirlendiğinin ya da fiziksel harekete geçeceğinin göstergesiymiş.

Burnu ve çenenin yukarı kalkması, kibiri; aşağı düşmesi  ise memnuniyetsizliğin belirtisi olarak tanımlanabilirmiş.

Son olarak genel tiyoları okuduktan sonra, kişileri gözlemleyerek kendimizi geliştirirken; yaparsanız faydasını göreceğiniz çok önemli bir ipucu da bir mimik, davranış, duruşun ne anlama geldiğini anlamak için o hareketi kendi üzerinizde uygulamanız. Size ne ifade ettiğini tespit ederseniz karşınızdaki kişinin beden dilini de büyük ölçüde çözmüş oluyormuşsunuz.

Kitap ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar, başta da dediğim gibi okumanızı tavsiye ederim. Ben şahsen ders kitabı gibi direk bilgi paylaşan yazım türlerinden hoşlandığım için kitabı beğendim; bazı kişiler için biraz referans kitabı gibi gelebilir ama kısa sürede okuyup, engin bilgiler alabileceğiniz bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Herkese iyi okumalar!

21 Haziran 2013 Cuma

ROLF DOBELLI - HATASIZ DÜŞÜNME SANATI


Rolf Dobelli çok güzel birşey yapmış. Belki bir kısmını çoğumuzun sezgisel, çoğumuzun bilinçli olarak bildiği bazılarını da hiç duymadığımız, karar verirken hayatımızı etkileyen, inandığımız hatalı düşünce metodlarını listeleyen bir kitap yazmış. Yalın anlatımlı, direk bilgi aktaran kitapları çok seven biri olarak ben çok beğendim diyebilirim, şiddetle de okumanızı tavsiye ederim.

Bu 52 maddeden oluşan hatalı düşünce modellerinin günlük hayatımızda kullanılabilmesi ile ilgili benim düşüncem de yazar ile aynı. Yüzyıllardır alıştığımız düşünce sistemlerini değiştirmek, bunlara göre karar vermek gerçekten çok kolay değil ama bakın kendisini bu yöntemleri hayatında nasıl kullanıyormuş. Eğer bende en azından bu şekilde de olsa hayatıma uygulamayı başarabilirsem eminim çok faydasını göreceğim.

‘Düşünce hatalarından kaçınmak zahmetli o nedenle sadece önemli özel hayat ve iş kararlarında listemin üzerinden tek tek geçerek, kararımı kontrol ediyorum’ demiş Dobelli.

Kitap ince bir kitap ama bende her maddeyi aklımda kalacak şekilde özetleyerek okuduğum için 1 haftamı oldı bitirmek ama her maddenin özetini tabiki sizinle paylaşmayacağım. Daha çok aklımda kalan, beni şaşırtan ve hep aklımda kalmasına özen göstereceklerimi sizinle paylaşacağım.

Başarı olasıklarını gerçekte olduklarından daha yüksek algılıyormuşuz;  bu bence günlük hayatta en çok aklımıza gelebilecek ve yapmaktan sakınabileceğimiz maddelerden biri. Bunun sebebi de medyanın, kitapların başarı hikayelerini sevmeleri ve onlara daha çok yer vermeleri; dolayısıyla biz onları daha çok okuyoruz ve daha aşinayız bu nedenle arka tarafta aynı konularda başarısız olmuş örnekleri göz ardı ediyoruz.

Seleksiyon kıstasında, sadece çok yüzdükleri için mi yüzücülerin iyi vücudu olduğunu ya da zaten yüzmeye uygun vücutları olduğu için mi iyi yüzücüler olduklarını baz alarak çoğu konuyu değerlendirin diyor. Yani bazen neden ve sonucu karıştırabiliyoruz.
Burda çok moda olan benim de zaman zaman yorumlarını koyduğum kişisel gelişim kitaplarından uzak durmamız gerektiğini öğütlemiş çünkü şansız insanlar bu kitapları yazmazlar, bir avuç şanslının tavsiyeleri sizing hayatınızda da aynı başarılı sonuçları doğurmayacaktır, diyor.

Sürü psikolojisi en bildiklerimizden. Peki neden içimizde bu psikolojiyi barındırıyoruz? Çünkü geçmiş ilkel zamanlarımızda hayatta kalmak için detaylı düşünüp karar verecek kadar vaktimiz olmadığında, diğer insanların yaptıklarını yaparak hayatta kalmışız. Herkes kaçıyorsa sizde kaçın ama artık bunun mantığını bildiğinize göre bazı durumlarda detayları değerlendirin. Yani en çok satan ürünü almak zorunda olmayabilirsiniz aslında!

Batık maliyet yanlışı, bir projeyi neden yarıda bırakıp gitmek daha karlıyken sonuna kadar devam ettirmeye çalıştığımızı anlatıyor. Sebep güvenilir gözükmek ama sadece güvenilir gözükme isteğimiz gerçekten güvende olmamamıza sebep olabiliyor.
Bu konuda çok emek harcadım bu tezi bitirmem gerek inadı aslında bundan kaynaklanıyor.

Doğrulama eğiliminin bütün düşünce hatalarının atası olduğundan bahsetmiş çünkü insan beyni doğrulanamayan kanıtları 30 saniye sonra unutma eğilimindeymiş.  

Bunun bir de 2. Maddesi var: Bir fikri kanıtlayan nedenleri sayıyoruz ama kanıtlamayanları göz ardı ediyoruz. İşte kişisel gelişime taş attığı noktalardan biri: Meditasyon ile mutlu olanlar var ama ya meditasyonsuz mutlu olanlar ya da meditasyona rağmen mutlu olamayanların durumu nedir? Bunu göz ardı etme eğilimindeyiz.

Otorite ön yargısı yine çok araştırılan ve deneylere konu olmuş bir madde. İnsanların otoritenin taleplerine uyma eğiliminde olduğunu Milgram testinden biliyoruz. Sonraları uçak kazalarındaki araştırmalarda bunun konu olduğunu ben de başka kaynaklarda okumuştum; yazar da yer vermiş. Kaptan pilotun hata yaptığını düşünmesine rağmen daha az kıdemli olan pilotların bu yorumlarını dile getirememeleri kazaları arttıran bir neden olmuş. Dolayısıyla, sevilmeyen olma ihtimalinize rağmen mantıklı gelmiyorsa otoritenin kararını sorugulayın, belki sevilmeyen ama kahraman olursunuz.

Zıtlık etkisi bir pazarlamacı olarak benim en sevdiğim maddelerden biri. Tahmin edin en çok kullanan sektör hangisi? 60.000 euro verdiğiniz bir arabaya deri döşeme için 3000 euro istediklerinde bunu hiç düşünmeden vermeye meyilli oluyorsunuz. E 60.000 vermişken 3000 nedir, hem olmuşken en iyisi oldun değil mi?
Bir sonraki sefer araba alırken bu tuzağa düşmemeye dikkat edin. Satış tekniklerinde müşterinin talebini iyi anlayıp, önce istediğinden pahalı ürünü göstermek ve sonra daha uygun fiyatlı ürünü sunmak, önce ucuz ürünü sonra pahalı ürünü sunmanızdan çok daha başarılı sonuçlara ulaştıracaktır.J
Elinizi buzlu kovaya soktuğunuz deneyi de kitaptan okuyup uygulayabilirsiniz, bu beyninizin nasıl algıladığını da fiziksel ispatlarıyla gösteriyor.

Çok biliyormuş gibi davranan insanlardan uzak durmamızı tembihliyor. Ben de size Şöför bilgisi olarak adlandırılan maddedeki anektodu okumayı şiddetle tavsiye ediyorum gerçekten hem zekice hem gülümsetici hem de gerçekte bu tarz durumlar olduğunu düşündüğünüzde endişe verici.

Kontrol yanılgısını biraz açmak istiyorum. Kitabı okurken bunu benim de sıklıkla yaptığımı fark ettim. Bir düşünün yüksek zar istediğınizde zarları sıkıca sallayıp atıyor ama düşük istediğinizde yavaşca mı bırakıyorsunuz? O zaman ‘Kontrol yanılsaması’ yaşıyorsunuz sizde benim gibi çünkü mantıksal olarak bakıldığında, hiç bir etkiniz yok o zarlarda!
Burda Logoterapi diye bir kavramdan bahsetmiş, araştırdığımda; varoluşsal terapi ile alakalı olduğunu gördüm. Yaşamda bir anlam bulma çabasının insan yaşamındaki temel itici güç olduğuna dayanıyor.

New York’da trafik ışıklarındaki düğmelerin aslında insanların tahammülünü arttırmaktan başka hiçbir işe yaramadığını ama insanların akışa müdahale ettiklerini düşündüklerinde daha tahammüllü oldukları için uygulandıklarını belirtmiş.
Sonuç sadece kontrol edebildiğiniz şeylere odaklanın!

Teşvik hassasiyetinden de bahsetmek istiyorum çünkü satış, hedef kaygılı ekonomik düzende hergün birçok yerde bu duruma maruz kalıyoruz. Fransızlar sıçan sayısını azaltmak için her ölü sıçana para ödeyeceklerini söylediklerinde bilin bakalım ne olmuş? Vatandaş sıçan yetiştirmeye başlamış. ‘Teşvik hassasiyeti’ doğru yönetilemiyorsa hem tüketiciler için hem de karlılık, kaliteyi ikinci plana bırakıp sadece kendi primlerine odaklanan satış temsilcileri yüzünden uzun vadede şirketler için problem teşkil ediyor.

Bolluk ve çok alternatifin nasıl kararlarımızı etkilendiğinden önceki yorumlarımda da bahsetmiştim. Hem kendiniz hem firmanız için alternatifleri çoğaltırken iki defa düşünün; bazen az çoktur J

Sevilme yanılgısını hayatınızda ne kadar kullanıyorsunuz, bek galiba çok kullanıyorum. Sadece sempatik olan bir satışçıdan aslında çok lazım olmasada ürün aldığım olmuştur. Sempatik nedir? onu kitapta açıklamış yazar: Karşınızdaki kişi ne kadar size benzerse o kadar sempatik buluyorsunuz, bu kavram ‘öz sevgi’ olarak Incognito’da geçiyordu. Spiritüel dünyada ise kendin gibi olanı çekme yani ‘Çekim yasası’ olarak karşılaşmışsınızdır. Satış eğitimi aldıysanız da, ‘Aynalama tekniği’ olarak geçer. Karşındaki ne yaparsa sen de onu yap. Bu kadar saf bir biçimde insanları sempatik buluyor ve bize istediklerini yaptırabiliyor olmaları bence düşününce çok şaşırtıcı ve korkutucu J

Sahiplik etkisi yine sevdiğim maddelerden biri oldu. Bizim olan kıymetli oluyormuş. Açık arttırmalar tam burda, insanları can alıcı yanlarından vuruyormuş. Bir örnek vermiş yazar: 50.000 TL verirken düşündüğünüz, pazarlık yaptığınız aracı satın aldığınızda ve biri size hemen 50.000 satın almak için teklif verdiğinde bir düşünün 50.000’e tamam mısınız, yoksa en az 55.000 mi istersiniz J

Enderlik yanılgısı tahminimce çoğu insanın yaşadığı bir şey o nedenle bilindik olmasına rağmen bu maddeye de yer vermek istedim. Bilimdeki adı’ Tepkisellik’miş. Bir seçenek artık elimizde olmadığında bizim için daha kıymetli, giden ve başkası ile çıkmaya başlayan eski sevgili gibi J O nedenle sonradan sizin için kıymetli olacaksa baştan kıymetini bilin….

Temel oran ihlali bence aklımızda kalması gereken bir yanlış düşünce şekli daha: Almanya’da klasik müzik seven bir kişinin profesör mü, otobüs şöförü mü olduğu sorulduğunda genel profösör olduğunu söylüyor aslında 10.000 kat daha fazla otobüs şöförü olduğu düşünülürse, matematiksel olarak otobüs şöförü olma ihtimali daha yüksek.

Maddeler 52 tane biraz daha genel olarak bahsederek ilerlemek istiyorum sanırım paylaştıklarım konuya ilgi duyanların kitabı okumasına sebep olacaktır, çok tekrar gibi olmasın.

Bir rulet toplu kaç kez siyaha düştüğünü hatırlayamaz o nedenle üst üste siyah gelmesi tekrar gelmesine engel değil demiş yazar.

100 dolar kaybettiğimizde 100 dolar kazandığımızdan daha çok üzülüyoruz. Bu ‘Tümevarım’ maddesinin örneği ama bence ‘Sahiplik etkisi’ de burda gözüküyor. Bu niye mi önemli? Birini ikna etmek istiyorsanız kazanacaklarına değil kaybedeceklerine oynayın J ya da sizi bu metotla ikna etmeye çalışırlarsa uyanık olun J

Gruplar bireylere göre daha fazla riske grime eğiliminde oluyorlarmış, insanların grup içinde işi yayma eğilimleri de daha fazla oluyor. Üniversite 1 ekonomi dersinden çok net hatırladığım ve havuz problemlerini böyle çözmüyorduk ama dediğim bir kavram bunu anlatıyordu ‘Diminishing Marginal Returns’.
Meritokrasi kavramından bahsetmiş, merak edenler için yönetimin liyakata dayalı olduğu sistem. Osmanlı’daki Devşirme sistemini buna örnek veriyorlar yani yönetimdeki kişiler bilgi, üstün özellik ve becerilerinden dolayı o göreve seçiliyor.

‘Ayla etkisi’ yine paylaşmak istediğim çünkü tahminimce yine çokca düştüğümüz bir hatayı anlatıyor. Bir insan güzelse onun iyi de olduğunu düşünürüz, yani bir tane göz alıcı özellik ya da kötü özellikten dolayı olayların ya da insanların tüm yönlerini iyi ya da kötü olarak nitelendirmeye meyilliyiz. Güzel insanların daha çok maaş aldığı, hatta daha az ceza aldığı araştırmalar ile ispatlanmış bir tez.

Birşeyin nasıl söylendiği sonucu çok etkiliyor lütfen bunu günlük hayatımızda uygulamaya çalışalım.
%99 yağsız et, %1 yağlı et örneğini vermiş yazar. Tahmin edin hangisi daha çok tercih edilmiş? %99 yağsız et; halbuki ikisi  de aynı J

Son olarak ‘Hedonik uyumdan’ bahsetmek istiyorum çünkü hemen hemen her özetimde Dan Gilbert’in ‘Mutluluk Üzerine Çeşitlemeler’ kitabında bundan bahsediyor diyordum bu sefer yazar da Dan Gilbert’ı referans vermiş.  Ve kitabı okumak istemezseniz en azından hayatınıza uygulayarak daha mutlu ya da daha az mutsuz olmanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Lotodan 10 milyon kazandıktan 3 ay sonra aynı mutluluk düzeyindesiniz ama kolay kolay adapte olamadığımız bizi mutsuz eden konular var. Mesela ev ile iş arasında uzun süren yol, gürültü; ben mahalledeki inşaat şirketlerinden bu nedenle şikayetçiyim!, stress. Bunları engellemeniz mutluluk seviyenizi arttırıyor. Zamanı nasıl geçirdiğiniz, hobilerinize zaman ayırmanız, arzularınıza yakın şeyler yapmanız mutluluk seviyenizi yukarıda tutuyor. Ve kadınlarda göğüs estetiği, erkeklerde de iş başarısı uzun süreli mutluluk kaynaklarındanmış.

Bir de Marshmallow Test’inden bahsetmek istiyorum çünkü içinde psikoloji barındıran romantic komedi filmlerinden hoşlananlar için bir film tavsiyem olacak. O filmde ana karakter sosyal psikolog ve bu teste de yer verilmişti. Çocukların önüne şekerleme konuyor ve birkaç dakika beklerlerse 1 tane daha verileceği söyleniyor. Az çocuk bekleyebiliyor ama bekleyenlerin yıllar sonra kariyerlerine bakıldığında daha başarılı oldukları tespit ediliyor. Filmin ingilizce adı ‘Five years engagement’ yani ‘5 yıl nişanlı’, bence çok keyifli bir film.

Ve yazardan kopya çekip onun da ‘Sonsöz’ kısmında yer verdiği, ünlü Amerikalı düşünür Ralp Woldo Emerson’un sözü ile kapanışımı yapıyorum.

‘Topluluk içinde başkalarının fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Yalnızlıkta kendi fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Ama toplulukta bağımsızlığını koruyabilendir sadece takdire değer kişi.’

İyi okumalar.

17 Haziran 2013 Pazartesi

NURAY SAYARI - AŞK KUANTUMU


Son okuduğum kitabın konusu ve tarzı bu sefer biraz farklı. Yaz geldi havada aşk kokusu var ve onla ilgili alın size Nuray Sayarı’dan bazı tiyolar demek istiyordum ama havadaki gaz kokusu biraz ağır bastı malesef. Tez zamanda herşeyin ülkeme yakışan şekilde düzelmesini diliyor ve herkesin sevgi ve aşk ile dolu bir döneme girmesi için belki de faydalı olabilecek bu kitabın yorumunu sizinle paylaşıyorum.

‘Aşk Kuantumu’ aslında rafta görüp almayı tercih edeceğim bir kitap olur muydu pek emin değilim; ama bu konuda kendimi geliştirmem gerektiğini düşünüdüğünden sanırım, sevgili arkadaşım kitabı hediye etti. E tabi okumadan kenara kaldırmak olmaz, kafa dağıtacak ve okuması kolay olacağını tahmin ettiğimden başladım ve kısa sürede de bitti. Ön yargılarıma göre değerlendirmek gerekirse iyi denebilir, tabi bu tarz kitapları okumaktan zevk almıyorsanız hiç beğenmeme ihtimalinizde var. Açıkcası bu kitaptan sonra ben Nuray Sayarı’ya birkaç programda denk gelince, algıda seçicilik ile izleme kararı aldım. Biraz da araştırdım pozitif enerjili bir insan ve bence beden dilini iyi okuyan biri; zaten kendisi de bu konuda uzmanlığı olduğunu belirtiyor.

Kitabın başları ilerki bölümlere göre daha sabun köpüğü olarak nitelenebilir. Sabun köpüğü kavramını burda biraz hoş anlatımlı ama çok bilgi aktarmayan anlamında kullanıyorum. Evet ben de bu sözü severim diyip dikkatimi cezbetmeye başlayan noktada yer verdiği Mahatma Gandi’nin sözünü, ben de sizinle paylaşmak istiyorum. Çok inandığım bir söz ve şahsi fikrim insan doğasını mükemmel açıklayan bir gözleme dayanıyor.

Sözlerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.

Bu kitap ne anlatıyor derseniz? Aşk hayatınızda nasıl hatalar yaptığınızı sorgulamanıza yardımcı olacak sorular içeriyor. Genelde nasıl ilişkiler yaşıyorsunuz, ne tarz insanlarla karşılaşıyorsunuz, bunun nedeni ne yani neden hep bu insanları çekiyorsunuz tespit etmenize yardımcı olmaya çalışıyor. Sonrasında nasıl bunları değiştirebilir, daha iyi bir ilişki yaşayabilirsiniz, çare bulmanız için tavsiyeler veriyor. Tabi bu çözümlerde işin enerji kısmına oldukça fazla yer veriyor. Hayal ederek istediğini ilişkiye sahip olabileceğinizi öğütlüyor ve bu konu ile ilgili Einstein’ ın ‘Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.’ sözüne yer veriyor.

Durum tespiti ve tavsiyelerde, Nuray Sayarı da, birçok kişisel gelişim kitabında bahsi geçen çekim yasasından bahsediyor. Nedir çekim yasası? Benzer benzeri çeker. Aslında gayet bilimsel bir kitap olan, son paylaştığım kitap Incognito’da bundan bahsetmiştim. Nuray Sayarı bu noktada tespitten öte bir tavsiyede bulunuyor: Geçmişi affedin, kendinizi affedin, kabule geçin ki yine aynı şeyleri değil, istediklerinizi çekin. Siz kendinizi değiştirdikçe, daha iyi oldukça çektiklerinizde otomatik olarak daha iyi ya da daha doğru bir ifadeyle size daha uygun olanlar olacak.

Tavsiyelerden bazılarına yer vermek istiyorum ama bu tavsiyeleri uygulamak isterseniz, tam hangi metodu hangi durumda, nasıl kullanacağınıza kitabı okuyarak karar vermeniz gerek çünkü ben bazı kısımları atlayarak ve daha çok ilgilimi çekenleri sizinle paylaşıyorum.

Hayatında kimse olmayan kişilerin, sabah akşam ayna karşısında kendine aşk ile bakmasını tavsiye ediyor. Bildiğiniz üzere bu tarz sistemlerin tamamı önce kendini sevmek gerektiğini vurguluyor. Sen kendini seversen insanlarda seni sever mantığı ve aşka hazır olarak aşkı çekmenin bir yöntem olduğu belirtiliyor.

Şikayet ve korkularımızdan arınmamızın, evrensel yasalardan bahseden her kitapta olduğu gibi bu kitapta da ne kadar önemli olduğundan bahsediliyor. Açıkcası ben buna biraz inanıyorum. Atalarımız da ‘Sakınan göze çöp batar.’demiş. Ben hayatta neden çok korktuysam başıma geldi diyebilirim. Bu nedenle artık evrene bu tarz enerji vermemek için korkularımla yüzleşmeyi ve yok etmeyi elimden geldiğince, başarabildiğim kadarıyla gerçekleştirmeye çalışıyorum. Hem korkunun ecele faydası olmadığı kesin olduğuna ve düşünmenin de negatif etkileri olduğuna bu kadar inanılıyorsa, korkularımla yaşamanın bir anlamı yok diye düşünenlerdenim.

Demin de dediğim gibi kitapta hatalarınızı, korkularınızı keşfetmenize yardımcı olacak birçok soru var. Örnek vermek gerekirsek:
Aşkta en büyük korkunuz ne?
En kötü tecrübeniz ne?
Kırılma noktanız ne?
Sizi en öfkelendiren durum nedir?
Kimden intikam almak istersiniz?
Bunlar sorulardan bazıları.
Nuray Sayarı diyorki bu ve kitapta bunun gibi verilmiş diğer sorulara önce açık yüreklilikle cevap verin, sonra da olumlu cevaplar verin; nasıl bunlardan kurtulacağınızı yazın ve sonrasındaki farkı gözlemleyin.

Yine tüm kişisel gelişim kitaplarında geçen ve bu işin ana mantığı olan değişime kendinizden başlayın temelini destekleyen Marcus Aurelius’un bir sözü de kitapta mevcut.
‘Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu heran ortadan kaldırma gücünüz vardır.’
Soruları cevaplayıp kendinizi daha iyi tanıdığınızda, bu noktalarınızı geliştirebilecek çokca olumlama örneklerine de yer vermiş. Olumlama konuları arasında Güven duygusu, kendini ifade etme, özgür olmak, güç, sağlık gibi başlıklar mevcut.
Yine enerji yasalarında çok önemli bir madde, ne istemediğinizi değil ne istediğini belirleyin diyor. Bunu ilk kez kişisel gelişim kitapları okumaya başladığımda açıkcası ben çok yapıyordum. Nasıl bir iş, sevgili, hayat istiyorsun dediklerinde; şöyle olmasın, böyle olmasın diye açıklıyordum çünkü gerçekten ne istediğimi bilmiyordum ama bu konuda kendimi geliştirdim diyebilirim. Artık hayattan ne istediğimi biliyorum ne istemediğimi değil. Bunla ilgili hergün görebileceğiniz yere bi görsel ya da yazılı bir şey hazırlayın diyor. Nasıl bir sevgili istiyorsunuz? Hem fiziksel, hem karakter olarak. Nasıl tanışacaksınız? Ve size ne hissettiriyor? Bunu sabah akşam okumanızı tavsiye ediyor.

Aşk ile ilgili feng shui’ye göre ev dekorasyonu konularında da tiyolar vermiş.
Evinizin aşk ve ilişki köşesi: Eve ya da odaya girince sağ köşeymiş. Burda aşkın rengi olan pembe, yeşil objeler bulundurmak; yeşil bir çiçek, aşk ile ilgili semboller koymak aşk ve ilişki enerjinizi pozitife çevirmekte yardımcı olurmuş. Bir de benim yaptığım, kitaba göre hatalı olan birşey olduğundan sizinle de paylaşmak istedim. Yatak odasında çalışma masası ya da spor aleti olmamalıymış.
Ve son olarak vücudumuzda 7 adet olan çakralarımız hakkında kompak ve faydalı bilgiler veriyor. Çakralarınızı imgeleme ve renkler ile nasıl açabileceğinizden bahsediyor. Açıkcası bu konuda çok bilgi sahibi olmadığımdan, kitabın bana öğrettiği bilgilerden biri oldu bu.

Dediğim gibi bu tarz konulara inanmıyorsanız ve ilginizi çekmiyorsa, kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap olmaz. Çok ilgiliyseniz bazı noktalar size bilindik gelebilir ama özellikle aşk ve ilişkileriniz ile ilgili kendinizi biraz daha tanımaya ihtiyacınız varsa, sorular derinlerdeki sizi ve sorunları ortaya çıkarmanıza yardımcı olacaktır.
Bu noktada işin enerji kısmını bir kenara bırakırsak; kendinizi tanımanız, evet ya ben hep bu hatayı yapıyorum dediğiniz noktalarda kendinizi geliştirmeniz bile, aşk ve ilişki hayatınızı iyileştirmeye yardımcı olur diye düşünüyorum.