Yalan söylediğimi nasıl anladın?! Kitabının yazarı Paul Ekman
söylemesi benim haddime olmamak ile beraber çok önemli bir akademisyen ve
araştırmacı. Sosyal psikolojiye ilgi duyanlar için kitap kesinlikle okunması
gereken bir kitap ama şunu belirtmeliyim ki dili çok akıcı değil. Bazı
bölümlerde fazla derinlemesine bilgi verebiliyor ya da tekrar bilgileri ile sizi
zorlayabiliyor.
Genel olarak içerikte ilgimi çeken ve sizinle paylaşmak
istediğim noktalara gelince:
Duygularımızın bizi sıkıntıya soktuğu 3 durum olduğunu ve
bunların hangisini yaşadığımızı tespit etmemiz gerektiğini söylüyor:
1.
Haklıyızdır ama gereğinden fazla tepki veririz.
2.
Haklıyızdır ama gereğinden az tepki veririz yani
olmamış gibi davranırız.
3.
Tamamen hissetmemiz gerekenden farklı bir
duyguyu hissederiz ve en tehlikelisi de bu 3. modelmiş.
Kitabın genel olarak iki amacı var:
Hangi durumlarda nasıl tepkiler verdiğimiz konusunda
farkındalık sahibi olmamız. Böylece diğer insanlarla daha sağlıklı iletişim
kurmak için yanlış tepkilerimizin hangi sinyaller ile başladığını tespit
ederek, doğru davranmamızı sağlayabileceğimizi söylüyor, ve diğer insanların
mimiklerini gözlemleyerek ne hissettiklerini çözmek doğru mu yalan mı
söylediklerini anlamak.
İkinci madde ile ilgili işimizi kolaylaştırmak adına Edgar
Allan Poe bir tavsiyede bulunuyor: Karşınızdakinin ne düşündüğünü kestirmek
için, onun yüz ifadesini takının diyor.
Daha önceden de başka bir kitap özetinde konusu geçmişti. ‘Mutluluk
üzerine çeşitlemeler’ kitabında da yazar diyordu ki: İnsanlar mutlu
oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar. Burda biraz abartma
olduğunu özetin ilerki bölümlerinde göreceğiz zaten ama bu şu demek, yaptığınız
mimik duygusal durumunuzu etkilemekte. Bu nedenle sabahları kalktığınızda, ayna
karşısında birkaç dakika gülme egzersizi yaparsanız kendinizi gerçekten mutlu
hissedeceğinizi göreceksiniz.
Duygusal tepkilerimizi yaratan oto değerlendirmeler var ve
bilgilerimiz bu oto değerlendirmelerin önüne geçemiyor.
Bu da insanların beden ve mimikleri ile kendilerini ele
vermelerinin sebeplerinden biri. Nasıl yani derseniz? Uçurumun kenarında çit
olduğunu bilmeniz, o uçurumun yanına yaklaştığınızda korkmamanız için yeterli
bir sebep değil. Avuçlarınızın içi yine de terleyebilir, kalbiniz hızlı atabilir,
ellerinizin ısısı azalabilir. Yeri gelmişken çok bilindik bir konu olmak ile
beraber korku anında neden ellerimizin ısısının azaldığını tekrar hatırlatayım,
kaçmak için beyniniz bacaklara giden kanı arttırıyor ve ellerinizin ısısı
düşüyor.
Buna benzer diğer bir örnek seyrettiğiniz korku filminin
sadece film olduğunu biliyorsunuz ama yine de korkmaktan kendinizi
alıkoyamıyorsunuz. Evet kontrollü bir insansanız bunu bir noktaya kadar
engelleyebiliyorsunuz ama ileride bahsedeceğim mikro ifadeler ile yine de bu
korku belirtilerinizi saniyenin 1/5 i gibi bir sürede de olsa gösteriyorsunuz.
Demin bahsettiğim otomatik değerlendirmelerin ortaya
çıktığının farkında olursak, örneğin sinirlenmeye ya da korkmaya başladığınızda
sizin bedeninizin nasıl tepki vermeye başladığını keşfedebilirseniz, daha fazla
tercih yapabilecek şekilde mantığınızı da işin içine katarak karar
verebiliyorsunuz. Kitapta bazı yogilerin zamanı uzatıp, esnetebilerek otomatik
değerlendirmelerin meydana çıktığı birkaç salisede bilinçli tercih yapabilmek
için kendilerini eğittiğinden bahsediyor. Budist’ler de meditatif pratikler ile
dürtü farkındalığına ulaşabileceklerini düşünüyorlarmış.
Kitap öfke, kızgınlık terimlerinin yanı sıra agoni
teriminden de sık sık bahsediyor. Açıkca ben bu kavramı yeni duydum. Agoni
kitapta; şiddetli ıstırap anlamında kullanılmış ama araştırdığım kadarıyla
tıpta solunumun ve kalp atımlarının düzensizleşmesi, el ve ayakların soğuması
gibi yaşam belirtilerinin giderek zayıfladığı ölümden önceki durum anlamında da
kullanılıyor ki yanlış bir bilgi ise yorumlarınız ile düzeltmeniz beni memnun
eder.
Kitapta kullanılan anlamıyla agoniyi kızgınlık, öfkeden
ayıran diğer özellikler olarak karşı çıkma tavrı ve uzun süreli üzüntü hali
belirtilmiş.
İnsanların agoni duygusunu, kayıplarını anlayamayacak
kişilerin yanında yaşayamadıkları söylenmiş ve bu araştırmalar ile
gözlemlenmiş. Örnek olarak çocuğunun öldüğü söylenen kadın ağlamaya kendi
köyüne dönünce başlamış, çünkü ordaki insanların kendi acısını
paylaşabileceğini düşünmüş.
Kitapta genel olarak kızgınlık, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık,
korku, iğrenme ifadelerine yer verilmiş. Tabi üzüntü konu olunca ölüm ile
ilgili örnekler mevcut. Kişinin yakınını ani bir biçimde kaybettiyse mesela
trafik kazası gibi, uzun yıllar ölen kişi ile konuştuğunu ve ondan cevap
aldığını düşünebilirmiş.
Bazı insanların acıklı hikayeleri, filmleri sevdiğinden bazı
insanların ise üzüntü ve agoni duygularından hiç haz etmediğinden bahsedilmiş.
Bu haz etmeyen insanların ağırlıklı olarak hayatlarında birini kaybetmiş kişiler
olabileceğini söylüyor, çünkü bu kişiler başkalarını önemseyip, onlarla
ilgilenmek konusunda kendilerini daha
fazla kontrol ediyorlar ki, tekrar bir kayıp anında savunmasız kalmasınlar, Bu
kişiler genel olarak bağlılık ve sadakat gerektiren durumlardan kacan kişiler
olabiliyormuş ki ben buna %100 inananlardanım.
Genel çıkarımlardan sonra farklı hissiyatların yüzde meydana
getirdiği mimikleri görebilmemiz için resimler ile örnekler vermiş ve hangi
durumda hangi kasın ne şekilde hareket ettiğini belirtmiş.
Mesela; üzüntü durumunda kaşlar içerden dışarıya doğru açı
yapıyor. Bu istemsiz olarak yapılması zor bir hareket olduğundan karşınızdaki
kişi bu şekilde bir mimik yaptığında üzgün olduğuna güvenebilirsiniz.
Kızgınlık anında dudakların kırmızı alanı geriliyor ve
inceliyor. Kontrol edilmeye çalışıldığında dudaklar bastırılıyor, kontrol
edilmeyende açık. Alt ve üst göz kapakları geriliyor ve alt kısım torba yapmış
gibi gözüküyor.
İğrenme ile ilgili de bahsedilen konulara değinmek
gerekirse; insanların en çok sapkın davranış gösteren kişilerden ve kendi
bedenlerinden çıktıktan sonra bedene ait dışkı ve atıklardan iğrendiklerini
araştırmalar sonucu bulmuşlar.
Bu konuda bir dip not: 4-7 yaş arası çocuklarda iğrenme
duygusu henüz oturmamış oluyor. Çekirgeli sütü içmek, kendi dışkıları ile
oynamak konusunda bir çekinceleri olmuyor, ama 7 yaşından sonra bunu yapmaya
devam ediyorlarsa bir sorun var demek.
Ve ‘Büyüleme’ kitabının özetinde
bahsettiğim bir konu burda da karşıma çıktı. Orda yapmacık gülümsemeye Pan
Smile denmişti. Yani kaz ayaklarını kullanmadan, ağız çevresi ile yapılan
gülümseme. Burda da yıllar önce Duchenne’nin keşfettiği bu içten gülümseye
Duchenne adı veriliyor. Duchenne gülümsemesi yapıldığında kişi gerçekten mutlu
çünkü kullanılan göz çevresi kaslarını irade ile hareket ettirmek çok zor,
ancak insanlarin %10’u bu kaslarını istemli olarak hareket ettirebiliyor. Göz
kası ile gülündüğünde beynin sol temporal kısmı etkileşiyor ama dudak çevresi
ile gülündüğünde etkileşmiyor. Ve en önemlisi hayatında daha fazla Duchenne gülümsemesine
yer veren insanlar daha başarılı ve mutlu insanlar oluyorlar.
Burda şöyle bir araştırmadan bahsetmiş. Kolej yıllığında kaz
ayakları ile gülmüş kişilerin otuz yıl sonraki durumları diğerleri ile
karşılaştırılmış ve daha az sıkıntıya sahip oldukları, genel duygu ve fiziksel
açıdan daha iyi durumda oldukları tespit edilmiş.
Genelim mikro ifadelere. Bu ifadelerin iki durumda ortaya
çıktığı düşünülüyor.
1.
Bastırma (repression) : Kişi bilinçli olarak
baskılar.
2.
Baskılama ( suppression): Kişi gerçekte ne hissettiğini
bilmiyordur.
Asıl mimikten hemen önce 1/5 saniyeliğine kendini belli
ediyor ve sonra kayboluyor. Amerika’da havaalanlarında insanları gözlemleyen
güvenlik görevlileri, sorgulama avukatları, konsolosluklardaki vize görevlileri
bu 1/5 saniyede ortaya çıkan mikro ifadeleri çözümlemek için Paul Ekman ve
ekibinden eğitim alan kişiler. Böylece kişiler mimiklerini kontrol etmekte iyi
olsalarda bu ilk ortaya çıkan mikro ifadeler ile kendilerini ele veriyorlar.
Ama Paul Ekman burda bir konunun altını defalarca çizmiş. Bir insan yalan
söylediğini düşünmenize sebep olacak bu mikro ifadeleri gösterse bile aslında
suçlu olmayabilir. Söylediğinden farklı mimik sergilemesinin farklı sebepleri
olabilir. Örneğin, eşinizin yalan söylediğini düşünüyorsunuz ve mimikleri de
şüpheli, aslında sizin ona inanmayacağınızı düşündüğünden endişe duyup şüpheli
davranışlar sergileyebilir. Ya da hava alanında şüpheli davranan kişileri
detaylı sorguladıklarında aslında evden çıkarken ocağın altını kapayıp
kapamadıklarını düşündükleri için şüpheli tavırlar sergiledikleri ortaya
çıkmış. Dolayısıyla Ekman diyorki bu şüpheli tavırların üzerine gidin ama
farklı sebepleri olabileceğini de göz ardı etmeyin. Durumu kendi içinde değerlendirin.
Mikro mimiklerden sonra bastırılmak istenen duyguları en çok
hangi ifadeler ile kişilerin örtmeye çalıştığına dair tüyolar vermiş.
Çünkü bir ifadeyi boş bir yüzle maskelemek en zoru. Örneğin
ıstırabı, neşe ile kapatmak. Korkuyu kızgınlıkla maskelemek daha kolay. Halk
arasında bir insanın gereğinden fazla neşeli halinin sinirleri bozuk olduğundan
kaynaklanabileceği düşünebiliyor. Keza bu tutarsız mutluluk hali aslında hipomani
hastalığının göstergesi de olabiliyor.
Son olarak yapmacık tavırların en belirgin özelliği
asimetrik oluşu diyorum ve yazımı sonlandırıyorum. Eğer bu konulara ilgi
duyuyorsanız kitaplığınızda olması gereken bir kitap.
Kendinizi bu alanda geliştirmek için kitabın arkasında
testleri de yapabilirsiniz.