SOSYAL PSIKOLOJI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SOSYAL PSIKOLOJI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2013 Cuma

ROLF DOBELLI - HATASIZ DÜŞÜNME SANATI


Rolf Dobelli çok güzel birşey yapmış. Belki bir kısmını çoğumuzun sezgisel, çoğumuzun bilinçli olarak bildiği bazılarını da hiç duymadığımız, karar verirken hayatımızı etkileyen, inandığımız hatalı düşünce metodlarını listeleyen bir kitap yazmış. Yalın anlatımlı, direk bilgi aktaran kitapları çok seven biri olarak ben çok beğendim diyebilirim, şiddetle de okumanızı tavsiye ederim.

Bu 52 maddeden oluşan hatalı düşünce modellerinin günlük hayatımızda kullanılabilmesi ile ilgili benim düşüncem de yazar ile aynı. Yüzyıllardır alıştığımız düşünce sistemlerini değiştirmek, bunlara göre karar vermek gerçekten çok kolay değil ama bakın kendisini bu yöntemleri hayatında nasıl kullanıyormuş. Eğer bende en azından bu şekilde de olsa hayatıma uygulamayı başarabilirsem eminim çok faydasını göreceğim.

‘Düşünce hatalarından kaçınmak zahmetli o nedenle sadece önemli özel hayat ve iş kararlarında listemin üzerinden tek tek geçerek, kararımı kontrol ediyorum’ demiş Dobelli.

Kitap ince bir kitap ama bende her maddeyi aklımda kalacak şekilde özetleyerek okuduğum için 1 haftamı oldı bitirmek ama her maddenin özetini tabiki sizinle paylaşmayacağım. Daha çok aklımda kalan, beni şaşırtan ve hep aklımda kalmasına özen göstereceklerimi sizinle paylaşacağım.

Başarı olasıklarını gerçekte olduklarından daha yüksek algılıyormuşuz;  bu bence günlük hayatta en çok aklımıza gelebilecek ve yapmaktan sakınabileceğimiz maddelerden biri. Bunun sebebi de medyanın, kitapların başarı hikayelerini sevmeleri ve onlara daha çok yer vermeleri; dolayısıyla biz onları daha çok okuyoruz ve daha aşinayız bu nedenle arka tarafta aynı konularda başarısız olmuş örnekleri göz ardı ediyoruz.

Seleksiyon kıstasında, sadece çok yüzdükleri için mi yüzücülerin iyi vücudu olduğunu ya da zaten yüzmeye uygun vücutları olduğu için mi iyi yüzücüler olduklarını baz alarak çoğu konuyu değerlendirin diyor. Yani bazen neden ve sonucu karıştırabiliyoruz.
Burda çok moda olan benim de zaman zaman yorumlarını koyduğum kişisel gelişim kitaplarından uzak durmamız gerektiğini öğütlemiş çünkü şansız insanlar bu kitapları yazmazlar, bir avuç şanslının tavsiyeleri sizing hayatınızda da aynı başarılı sonuçları doğurmayacaktır, diyor.

Sürü psikolojisi en bildiklerimizden. Peki neden içimizde bu psikolojiyi barındırıyoruz? Çünkü geçmiş ilkel zamanlarımızda hayatta kalmak için detaylı düşünüp karar verecek kadar vaktimiz olmadığında, diğer insanların yaptıklarını yaparak hayatta kalmışız. Herkes kaçıyorsa sizde kaçın ama artık bunun mantığını bildiğinize göre bazı durumlarda detayları değerlendirin. Yani en çok satan ürünü almak zorunda olmayabilirsiniz aslında!

Batık maliyet yanlışı, bir projeyi neden yarıda bırakıp gitmek daha karlıyken sonuna kadar devam ettirmeye çalıştığımızı anlatıyor. Sebep güvenilir gözükmek ama sadece güvenilir gözükme isteğimiz gerçekten güvende olmamamıza sebep olabiliyor.
Bu konuda çok emek harcadım bu tezi bitirmem gerek inadı aslında bundan kaynaklanıyor.

Doğrulama eğiliminin bütün düşünce hatalarının atası olduğundan bahsetmiş çünkü insan beyni doğrulanamayan kanıtları 30 saniye sonra unutma eğilimindeymiş.  

Bunun bir de 2. Maddesi var: Bir fikri kanıtlayan nedenleri sayıyoruz ama kanıtlamayanları göz ardı ediyoruz. İşte kişisel gelişime taş attığı noktalardan biri: Meditasyon ile mutlu olanlar var ama ya meditasyonsuz mutlu olanlar ya da meditasyona rağmen mutlu olamayanların durumu nedir? Bunu göz ardı etme eğilimindeyiz.

Otorite ön yargısı yine çok araştırılan ve deneylere konu olmuş bir madde. İnsanların otoritenin taleplerine uyma eğiliminde olduğunu Milgram testinden biliyoruz. Sonraları uçak kazalarındaki araştırmalarda bunun konu olduğunu ben de başka kaynaklarda okumuştum; yazar da yer vermiş. Kaptan pilotun hata yaptığını düşünmesine rağmen daha az kıdemli olan pilotların bu yorumlarını dile getirememeleri kazaları arttıran bir neden olmuş. Dolayısıyla, sevilmeyen olma ihtimalinize rağmen mantıklı gelmiyorsa otoritenin kararını sorugulayın, belki sevilmeyen ama kahraman olursunuz.

Zıtlık etkisi bir pazarlamacı olarak benim en sevdiğim maddelerden biri. Tahmin edin en çok kullanan sektör hangisi? 60.000 euro verdiğiniz bir arabaya deri döşeme için 3000 euro istediklerinde bunu hiç düşünmeden vermeye meyilli oluyorsunuz. E 60.000 vermişken 3000 nedir, hem olmuşken en iyisi oldun değil mi?
Bir sonraki sefer araba alırken bu tuzağa düşmemeye dikkat edin. Satış tekniklerinde müşterinin talebini iyi anlayıp, önce istediğinden pahalı ürünü göstermek ve sonra daha uygun fiyatlı ürünü sunmak, önce ucuz ürünü sonra pahalı ürünü sunmanızdan çok daha başarılı sonuçlara ulaştıracaktır.J
Elinizi buzlu kovaya soktuğunuz deneyi de kitaptan okuyup uygulayabilirsiniz, bu beyninizin nasıl algıladığını da fiziksel ispatlarıyla gösteriyor.

Çok biliyormuş gibi davranan insanlardan uzak durmamızı tembihliyor. Ben de size Şöför bilgisi olarak adlandırılan maddedeki anektodu okumayı şiddetle tavsiye ediyorum gerçekten hem zekice hem gülümsetici hem de gerçekte bu tarz durumlar olduğunu düşündüğünüzde endişe verici.

Kontrol yanılgısını biraz açmak istiyorum. Kitabı okurken bunu benim de sıklıkla yaptığımı fark ettim. Bir düşünün yüksek zar istediğınizde zarları sıkıca sallayıp atıyor ama düşük istediğinizde yavaşca mı bırakıyorsunuz? O zaman ‘Kontrol yanılsaması’ yaşıyorsunuz sizde benim gibi çünkü mantıksal olarak bakıldığında, hiç bir etkiniz yok o zarlarda!
Burda Logoterapi diye bir kavramdan bahsetmiş, araştırdığımda; varoluşsal terapi ile alakalı olduğunu gördüm. Yaşamda bir anlam bulma çabasının insan yaşamındaki temel itici güç olduğuna dayanıyor.

New York’da trafik ışıklarındaki düğmelerin aslında insanların tahammülünü arttırmaktan başka hiçbir işe yaramadığını ama insanların akışa müdahale ettiklerini düşündüklerinde daha tahammüllü oldukları için uygulandıklarını belirtmiş.
Sonuç sadece kontrol edebildiğiniz şeylere odaklanın!

Teşvik hassasiyetinden de bahsetmek istiyorum çünkü satış, hedef kaygılı ekonomik düzende hergün birçok yerde bu duruma maruz kalıyoruz. Fransızlar sıçan sayısını azaltmak için her ölü sıçana para ödeyeceklerini söylediklerinde bilin bakalım ne olmuş? Vatandaş sıçan yetiştirmeye başlamış. ‘Teşvik hassasiyeti’ doğru yönetilemiyorsa hem tüketiciler için hem de karlılık, kaliteyi ikinci plana bırakıp sadece kendi primlerine odaklanan satış temsilcileri yüzünden uzun vadede şirketler için problem teşkil ediyor.

Bolluk ve çok alternatifin nasıl kararlarımızı etkilendiğinden önceki yorumlarımda da bahsetmiştim. Hem kendiniz hem firmanız için alternatifleri çoğaltırken iki defa düşünün; bazen az çoktur J

Sevilme yanılgısını hayatınızda ne kadar kullanıyorsunuz, bek galiba çok kullanıyorum. Sadece sempatik olan bir satışçıdan aslında çok lazım olmasada ürün aldığım olmuştur. Sempatik nedir? onu kitapta açıklamış yazar: Karşınızdaki kişi ne kadar size benzerse o kadar sempatik buluyorsunuz, bu kavram ‘öz sevgi’ olarak Incognito’da geçiyordu. Spiritüel dünyada ise kendin gibi olanı çekme yani ‘Çekim yasası’ olarak karşılaşmışsınızdır. Satış eğitimi aldıysanız da, ‘Aynalama tekniği’ olarak geçer. Karşındaki ne yaparsa sen de onu yap. Bu kadar saf bir biçimde insanları sempatik buluyor ve bize istediklerini yaptırabiliyor olmaları bence düşününce çok şaşırtıcı ve korkutucu J

Sahiplik etkisi yine sevdiğim maddelerden biri oldu. Bizim olan kıymetli oluyormuş. Açık arttırmalar tam burda, insanları can alıcı yanlarından vuruyormuş. Bir örnek vermiş yazar: 50.000 TL verirken düşündüğünüz, pazarlık yaptığınız aracı satın aldığınızda ve biri size hemen 50.000 satın almak için teklif verdiğinde bir düşünün 50.000’e tamam mısınız, yoksa en az 55.000 mi istersiniz J

Enderlik yanılgısı tahminimce çoğu insanın yaşadığı bir şey o nedenle bilindik olmasına rağmen bu maddeye de yer vermek istedim. Bilimdeki adı’ Tepkisellik’miş. Bir seçenek artık elimizde olmadığında bizim için daha kıymetli, giden ve başkası ile çıkmaya başlayan eski sevgili gibi J O nedenle sonradan sizin için kıymetli olacaksa baştan kıymetini bilin….

Temel oran ihlali bence aklımızda kalması gereken bir yanlış düşünce şekli daha: Almanya’da klasik müzik seven bir kişinin profesör mü, otobüs şöförü mü olduğu sorulduğunda genel profösör olduğunu söylüyor aslında 10.000 kat daha fazla otobüs şöförü olduğu düşünülürse, matematiksel olarak otobüs şöförü olma ihtimali daha yüksek.

Maddeler 52 tane biraz daha genel olarak bahsederek ilerlemek istiyorum sanırım paylaştıklarım konuya ilgi duyanların kitabı okumasına sebep olacaktır, çok tekrar gibi olmasın.

Bir rulet toplu kaç kez siyaha düştüğünü hatırlayamaz o nedenle üst üste siyah gelmesi tekrar gelmesine engel değil demiş yazar.

100 dolar kaybettiğimizde 100 dolar kazandığımızdan daha çok üzülüyoruz. Bu ‘Tümevarım’ maddesinin örneği ama bence ‘Sahiplik etkisi’ de burda gözüküyor. Bu niye mi önemli? Birini ikna etmek istiyorsanız kazanacaklarına değil kaybedeceklerine oynayın J ya da sizi bu metotla ikna etmeye çalışırlarsa uyanık olun J

Gruplar bireylere göre daha fazla riske grime eğiliminde oluyorlarmış, insanların grup içinde işi yayma eğilimleri de daha fazla oluyor. Üniversite 1 ekonomi dersinden çok net hatırladığım ve havuz problemlerini böyle çözmüyorduk ama dediğim bir kavram bunu anlatıyordu ‘Diminishing Marginal Returns’.
Meritokrasi kavramından bahsetmiş, merak edenler için yönetimin liyakata dayalı olduğu sistem. Osmanlı’daki Devşirme sistemini buna örnek veriyorlar yani yönetimdeki kişiler bilgi, üstün özellik ve becerilerinden dolayı o göreve seçiliyor.

‘Ayla etkisi’ yine paylaşmak istediğim çünkü tahminimce yine çokca düştüğümüz bir hatayı anlatıyor. Bir insan güzelse onun iyi de olduğunu düşünürüz, yani bir tane göz alıcı özellik ya da kötü özellikten dolayı olayların ya da insanların tüm yönlerini iyi ya da kötü olarak nitelendirmeye meyilliyiz. Güzel insanların daha çok maaş aldığı, hatta daha az ceza aldığı araştırmalar ile ispatlanmış bir tez.

Birşeyin nasıl söylendiği sonucu çok etkiliyor lütfen bunu günlük hayatımızda uygulamaya çalışalım.
%99 yağsız et, %1 yağlı et örneğini vermiş yazar. Tahmin edin hangisi daha çok tercih edilmiş? %99 yağsız et; halbuki ikisi  de aynı J

Son olarak ‘Hedonik uyumdan’ bahsetmek istiyorum çünkü hemen hemen her özetimde Dan Gilbert’in ‘Mutluluk Üzerine Çeşitlemeler’ kitabında bundan bahsediyor diyordum bu sefer yazar da Dan Gilbert’ı referans vermiş.  Ve kitabı okumak istemezseniz en azından hayatınıza uygulayarak daha mutlu ya da daha az mutsuz olmanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Lotodan 10 milyon kazandıktan 3 ay sonra aynı mutluluk düzeyindesiniz ama kolay kolay adapte olamadığımız bizi mutsuz eden konular var. Mesela ev ile iş arasında uzun süren yol, gürültü; ben mahalledeki inşaat şirketlerinden bu nedenle şikayetçiyim!, stress. Bunları engellemeniz mutluluk seviyenizi arttırıyor. Zamanı nasıl geçirdiğiniz, hobilerinize zaman ayırmanız, arzularınıza yakın şeyler yapmanız mutluluk seviyenizi yukarıda tutuyor. Ve kadınlarda göğüs estetiği, erkeklerde de iş başarısı uzun süreli mutluluk kaynaklarındanmış.

Bir de Marshmallow Test’inden bahsetmek istiyorum çünkü içinde psikoloji barındıran romantic komedi filmlerinden hoşlananlar için bir film tavsiyem olacak. O filmde ana karakter sosyal psikolog ve bu teste de yer verilmişti. Çocukların önüne şekerleme konuyor ve birkaç dakika beklerlerse 1 tane daha verileceği söyleniyor. Az çocuk bekleyebiliyor ama bekleyenlerin yıllar sonra kariyerlerine bakıldığında daha başarılı oldukları tespit ediliyor. Filmin ingilizce adı ‘Five years engagement’ yani ‘5 yıl nişanlı’, bence çok keyifli bir film.

Ve yazardan kopya çekip onun da ‘Sonsöz’ kısmında yer verdiği, ünlü Amerikalı düşünür Ralp Woldo Emerson’un sözü ile kapanışımı yapıyorum.

‘Topluluk içinde başkalarının fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Yalnızlıkta kendi fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Ama toplulukta bağımsızlığını koruyabilendir sadece takdire değer kişi.’

İyi okumalar.

19 Kasım 2012 Pazartesi

PAUL EKMAN - YALAN SÖYLEDİĞİMİ NASIL ANLADIN?!


Yalan söylediğimi nasıl anladın?! Kitabının yazarı Paul Ekman söylemesi benim haddime olmamak ile beraber çok önemli bir akademisyen ve araştırmacı. Sosyal psikolojiye ilgi duyanlar için kitap kesinlikle okunması gereken bir kitap ama şunu belirtmeliyim ki dili çok akıcı değil. Bazı bölümlerde fazla derinlemesine bilgi verebiliyor ya da tekrar bilgileri ile sizi zorlayabiliyor.

Genel olarak içerikte ilgimi çeken ve sizinle paylaşmak istediğim noktalara gelince:

Duygularımızın bizi sıkıntıya soktuğu 3 durum olduğunu ve bunların hangisini yaşadığımızı tespit etmemiz gerektiğini söylüyor:

1.     Haklıyızdır ama gereğinden fazla tepki veririz.
2.     Haklıyızdır ama gereğinden az tepki veririz yani olmamış gibi davranırız.
3.     Tamamen hissetmemiz gerekenden farklı bir duyguyu hissederiz ve en tehlikelisi de bu 3. modelmiş.

Kitabın genel olarak iki amacı var:
Hangi durumlarda nasıl tepkiler verdiğimiz konusunda farkındalık sahibi olmamız. Böylece diğer insanlarla daha sağlıklı iletişim kurmak için yanlış tepkilerimizin hangi sinyaller ile başladığını tespit ederek, doğru davranmamızı sağlayabileceğimizi söylüyor, ve diğer insanların mimiklerini gözlemleyerek ne hissettiklerini çözmek doğru mu yalan mı söylediklerini anlamak.

İkinci madde ile ilgili işimizi kolaylaştırmak adına Edgar Allan Poe bir tavsiyede bulunuyor: Karşınızdakinin ne düşündüğünü kestirmek için, onun yüz ifadesini takının diyor.

Daha önceden de başka bir kitap özetinde konusu geçmişti. ‘Mutluluk üzerine çeşitlemeler’ kitabında da yazar diyordu ki: İnsanlar mutlu oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar. Burda biraz abartma olduğunu özetin ilerki bölümlerinde göreceğiz zaten ama bu şu demek, yaptığınız mimik duygusal durumunuzu etkilemekte. Bu nedenle sabahları kalktığınızda, ayna karşısında birkaç dakika gülme egzersizi yaparsanız kendinizi gerçekten mutlu hissedeceğinizi göreceksiniz.

Duygusal tepkilerimizi yaratan oto değerlendirmeler var ve bilgilerimiz bu oto değerlendirmelerin önüne geçemiyor.
Bu da insanların beden ve mimikleri ile kendilerini ele vermelerinin sebeplerinden biri. Nasıl yani derseniz? Uçurumun kenarında çit olduğunu bilmeniz, o uçurumun yanına yaklaştığınızda korkmamanız için yeterli bir sebep değil. Avuçlarınızın içi yine de terleyebilir, kalbiniz hızlı atabilir, ellerinizin ısısı azalabilir. Yeri gelmişken çok bilindik bir konu olmak ile beraber korku anında neden ellerimizin ısısının azaldığını tekrar hatırlatayım, kaçmak için beyniniz bacaklara giden kanı arttırıyor ve ellerinizin ısısı düşüyor.
Buna benzer diğer bir örnek seyrettiğiniz korku filminin sadece film olduğunu biliyorsunuz ama yine de korkmaktan kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Evet kontrollü bir insansanız bunu bir noktaya kadar engelleyebiliyorsunuz ama ileride bahsedeceğim mikro ifadeler ile yine de bu korku belirtilerinizi saniyenin 1/5 i gibi bir sürede de olsa gösteriyorsunuz.

Demin bahsettiğim otomatik değerlendirmelerin ortaya çıktığının farkında olursak, örneğin sinirlenmeye ya da korkmaya başladığınızda sizin bedeninizin nasıl tepki vermeye başladığını keşfedebilirseniz, daha fazla tercih yapabilecek şekilde mantığınızı da işin içine katarak karar verebiliyorsunuz. Kitapta bazı yogilerin zamanı uzatıp, esnetebilerek otomatik değerlendirmelerin meydana çıktığı birkaç salisede bilinçli tercih yapabilmek için kendilerini eğittiğinden bahsediyor. Budist’ler de meditatif pratikler ile dürtü farkındalığına ulaşabileceklerini düşünüyorlarmış.

Kitap öfke, kızgınlık terimlerinin yanı sıra agoni teriminden de sık sık bahsediyor. Açıkca ben bu kavramı yeni duydum. Agoni kitapta; şiddetli ıstırap anlamında kullanılmış ama araştırdığım kadarıyla tıpta solunumun ve kalp atımlarının düzensizleşmesi, el ve ayakların soğuması gibi yaşam belirtilerinin giderek zayıfladığı ölümden önceki durum anlamında da kullanılıyor ki yanlış bir bilgi ise yorumlarınız ile düzeltmeniz beni memnun eder.

Kitapta kullanılan anlamıyla agoniyi kızgınlık, öfkeden ayıran diğer özellikler olarak karşı çıkma tavrı ve uzun süreli üzüntü hali belirtilmiş.

İnsanların agoni duygusunu, kayıplarını anlayamayacak kişilerin yanında yaşayamadıkları söylenmiş ve bu araştırmalar ile gözlemlenmiş. Örnek olarak çocuğunun öldüğü söylenen kadın ağlamaya kendi köyüne dönünce başlamış, çünkü ordaki insanların kendi acısını paylaşabileceğini düşünmüş.

Kitapta genel olarak kızgınlık, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, korku, iğrenme ifadelerine yer verilmiş. Tabi üzüntü konu olunca ölüm ile ilgili örnekler mevcut. Kişinin yakınını ani bir biçimde kaybettiyse mesela trafik kazası gibi, uzun yıllar ölen kişi ile konuştuğunu ve ondan cevap aldığını düşünebilirmiş.

Bazı insanların acıklı hikayeleri, filmleri sevdiğinden bazı insanların ise üzüntü ve agoni duygularından hiç haz etmediğinden bahsedilmiş. Bu haz etmeyen insanların ağırlıklı olarak hayatlarında birini kaybetmiş kişiler olabileceğini söylüyor, çünkü bu kişiler başkalarını önemseyip, onlarla ilgilenmek  konusunda kendilerini daha fazla kontrol ediyorlar ki, tekrar bir kayıp anında savunmasız kalmasınlar, Bu kişiler genel olarak bağlılık ve sadakat gerektiren durumlardan kacan kişiler olabiliyormuş ki ben buna %100 inananlardanım.

Genel çıkarımlardan sonra farklı hissiyatların yüzde meydana getirdiği mimikleri görebilmemiz için resimler ile örnekler vermiş ve hangi durumda hangi kasın ne şekilde hareket ettiğini belirtmiş.

Mesela; üzüntü durumunda kaşlar içerden dışarıya doğru açı yapıyor. Bu istemsiz olarak yapılması zor bir hareket olduğundan karşınızdaki kişi bu şekilde bir mimik yaptığında üzgün olduğuna güvenebilirsiniz.

Kızgınlık anında dudakların kırmızı alanı geriliyor ve inceliyor. Kontrol edilmeye çalışıldığında dudaklar bastırılıyor, kontrol edilmeyende açık. Alt ve üst göz kapakları geriliyor ve alt kısım torba yapmış gibi gözüküyor.

İğrenme ile ilgili de bahsedilen konulara değinmek gerekirse; insanların en çok sapkın davranış gösteren kişilerden ve kendi bedenlerinden çıktıktan sonra bedene ait dışkı ve atıklardan iğrendiklerini araştırmalar sonucu bulmuşlar.

Bu konuda bir dip not: 4-7 yaş arası çocuklarda iğrenme duygusu henüz oturmamış oluyor. Çekirgeli sütü içmek, kendi dışkıları ile oynamak konusunda bir çekinceleri olmuyor, ama 7 yaşından sonra bunu yapmaya devam ediyorlarsa bir sorun var demek.

Ve ‘Büyüleme’ kitabının özetinde bahsettiğim bir konu burda da karşıma çıktı. Orda yapmacık gülümsemeye Pan Smile denmişti. Yani kaz ayaklarını kullanmadan, ağız çevresi ile yapılan gülümseme. Burda da yıllar önce Duchenne’nin keşfettiği bu içten gülümseye Duchenne adı veriliyor. Duchenne gülümsemesi yapıldığında kişi gerçekten mutlu çünkü kullanılan göz çevresi kaslarını irade ile hareket ettirmek çok zor, ancak insanlarin %10’u bu kaslarını istemli olarak hareket ettirebiliyor. Göz kası ile gülündüğünde beynin sol temporal kısmı etkileşiyor ama dudak çevresi ile gülündüğünde etkileşmiyor. Ve en önemlisi hayatında daha fazla Duchenne gülümsemesine yer veren insanlar daha başarılı ve mutlu insanlar oluyorlar.
Burda şöyle bir araştırmadan bahsetmiş. Kolej yıllığında kaz ayakları ile gülmüş kişilerin otuz yıl sonraki durumları diğerleri ile karşılaştırılmış ve daha az sıkıntıya sahip oldukları, genel duygu ve fiziksel açıdan daha iyi durumda oldukları tespit edilmiş.

Genelim mikro ifadelere. Bu ifadelerin iki durumda ortaya çıktığı düşünülüyor.

1.     Bastırma (repression) : Kişi bilinçli olarak baskılar.
2.     Baskılama ( suppression): Kişi gerçekte ne hissettiğini bilmiyordur.

Asıl mimikten hemen önce 1/5 saniyeliğine kendini belli ediyor ve sonra kayboluyor. Amerika’da havaalanlarında insanları gözlemleyen güvenlik görevlileri, sorgulama avukatları, konsolosluklardaki vize görevlileri bu 1/5 saniyede ortaya çıkan mikro ifadeleri çözümlemek için Paul Ekman ve ekibinden eğitim alan kişiler. Böylece kişiler mimiklerini kontrol etmekte iyi olsalarda bu ilk ortaya çıkan mikro ifadeler ile kendilerini ele veriyorlar. Ama Paul Ekman burda bir konunun altını defalarca çizmiş. Bir insan yalan söylediğini düşünmenize sebep olacak bu mikro ifadeleri gösterse bile aslında suçlu olmayabilir. Söylediğinden farklı mimik sergilemesinin farklı sebepleri olabilir. Örneğin, eşinizin yalan söylediğini düşünüyorsunuz ve mimikleri de şüpheli, aslında sizin ona inanmayacağınızı düşündüğünden endişe duyup şüpheli davranışlar sergileyebilir. Ya da hava alanında şüpheli davranan kişileri detaylı sorguladıklarında aslında evden çıkarken ocağın altını kapayıp kapamadıklarını düşündükleri için şüpheli tavırlar sergiledikleri ortaya çıkmış. Dolayısıyla Ekman diyorki bu şüpheli tavırların üzerine gidin ama farklı sebepleri olabileceğini de göz ardı etmeyin. Durumu kendi içinde değerlendirin.

Mikro mimiklerden sonra bastırılmak istenen duyguları en çok hangi ifadeler ile kişilerin örtmeye çalıştığına dair tüyolar vermiş.
Çünkü bir ifadeyi boş bir yüzle maskelemek en zoru. Örneğin ıstırabı, neşe ile kapatmak. Korkuyu kızgınlıkla maskelemek daha kolay. Halk arasında bir insanın gereğinden fazla neşeli halinin sinirleri bozuk olduğundan kaynaklanabileceği düşünebiliyor. Keza bu tutarsız mutluluk hali aslında hipomani hastalığının göstergesi de olabiliyor.

Son olarak yapmacık tavırların en belirgin özelliği asimetrik oluşu diyorum ve yazımı sonlandırıyorum. Eğer bu konulara ilgi duyuyorsanız kitaplığınızda olması gereken bir kitap.
Kendinizi bu alanda geliştirmek için kitabın arkasında testleri de yapabilirsiniz.