5 Haziran 2013 Çarşamba

DAVID EAGLEMAN - INCOGNITO


Incognito Boston Globe, Amazon, Goodreads, Wall Street Journal tarafından ‘Yılın en iyi kitabı’ seçilmiş; yazarı David Eagleman için New York Times ‘Nörobilimci olmayı eğlenceli bir şey gibi gösteren adam’ yorumunu yapmış. Duayenlerden böyle yorumlar aldıktan sonra bana pek bir şey demek düşmez ama yorumlardan dolayı değil, gerçekten muhteşem olduğu için şiddetle okumanızı tavsiye ederim!

Incognito, kimliğini saklayan kişi, tebdili kıyafet gezen kişi anlamına geliyor; bunu kitabın içeriğini açmak için belirtmek istedim. Yazar beynin gizli hayatını bizimle paylaşıyor. Kafamızın içindeki süngerimsi bir yapının, karar almada, karakterimizde ne kadar önemli olduğunu, bize çaktırmadan nasıl da bizi yönettiğini anlatıyor.
Kitabı okuduğunuzda çoğu olaya farklı bir gözle bakıyor olacaksınız. Yazarın dili benim sevdiğim tarzda yani, çok dolambaçlı bir anlatımı yok, araştırmalarla, bilimsel bulgularla net olarak sonuçları paylaşıyor.

Evet gelelim en sevdiğim kısma; yani beni etkileyen, kitaptan çıkardığım noktalara.

Birini etkilemek mi istiyorsunuz? Ne yapın edin göz bebeklerinizi büyütmeye bakın J Neden mi? Bir grup erkeğe 2 farklı kadının resmini gösteriyorlar ve hangisini beğendiklerini soruyorlar. Erkeklerin seçtiği kadınların göz, saç rengi farklı, yüz yapıları farklı peki ortak noktaları mı ne? Göz bebeklerinin diğer kadınlara göre daha büyük olması. Erkekler bu kadınları neden beğendiklerini hiç fark etmeden beyinleri onlar için göz bebekleri büyük olanı seçiyor çünkü burdan bir mesaj alıyor. Aldığı mesaj: Kadının cinsel heyecan yaşadığı ve hazırlıkta olduğu. Bu karşı cins için de geçerli mi bilmiyorum. Göz bebekleri ile ilgili başka bir faydalı bilgiden önceden bir yorumumda bahsettim diye hatırlıyorum ama tekrar edeyim. Satış eğitimlerinde personele müşterinin göz bebeklerini kontrol etmeleri tiyosu verilir çünkü kişinin göz bebekleri, karşısındaki ya da anlattığı şey ile ilgilendiğinde büyüyor.
Erkek kadın ilişkisinde benim tavsiye edebileceğim başka bir örnek de, biri ile yeni yeni buluşmaya başladıysanız romantik komedi yerine korku filmine gitmeniz. Hayır, korkup istemsiz temaslar ile arayı sıcaklaştırmak için değil J Ormanda iki grup erkek üzerinde bir test yapılıyor. Bir grup sallanan bir asma köprü üzerinde, diğeri sallamayan bir yol üzerinde iken bir bayan anket gibi bir şey yapıyor ve konu ile ilgili soruları olursa diye erkeklere telefon numarasının yazılı olduğu bir kağıt veriyor. Tahmin edin ne oluyor? Sallanan köprü üzerindeki erkeklerin kadını arama oranı daha yüksek. Niye mi peki? Sallanan köprü üzerinde endişe duyan erkeklerin hormonlarında değişim oluyor ve beyin bunu kadınlardan kaynaklı zannedip, etkileniyor.

Herkesin evet bunu bende biliyorum dediği bir şeyin açıklaması var. Tahminimce neden olduğunu bilen kişi sayısı azdır çünkü. İnsanlar kendilerini gıdıklayamazlar bunu sizde denemişsinizdir. Sebebi kendi eylemlerimizi öngörmemiz, ama tahmin edin kimler kendini gıdıklayabiliyor? Şizofreni hastaları.
Bu da başka, evet ya aslında öyle diyebileceğiniz bir konu: Konu ile bağlantılı kavram ise örtülü bellek. Nedir bu örtülü bellek? Zihnimizin açık biçimde erişemediği bilgileri saklayan bellek. Mesela cep telefonu ile konuşurken arabayı park ederiz, bunu size anlatın desem yaptığınız kadar kolay anlatamaz, yaptığınız eylemleri kafanızda canlandırıp dile dökmeye çalışırsınız çünkü; bu işlem örtülü belleğinizde kayıtlıdır.
Bu gibi durumlar için Marvin Minsky’nin sözüne yer vermiş yazar.
‘Genelde beynimizin en iyi yaptığı şey, en az farkına vardığımız şeydir.’

Peki bir insanın önyargılı olup olmadığını nasıl anlıyorlar merak ediyor musunuz?
Test grubuna kilolu ve olumsuz sıfatları birarada gördüklerinde sağ butona basmaları söyleniyor. Eğer kişiler kilolu insanların bu olumsuz sıfatlara sahip olduklarına dair bir önyargıya sahiplerse daha kısa sürede butona basıyorlar. Kilolu ve olumlu sıfatlar çıktığında ise butona basma süreleri uzuyor.

Peki bilinç dışı öz sevgi kavramını daha önceden hiç duydunuz mu? Ben duymamıştım, bana faydası ne derseniz? Spiritual alemde çok konuşulan, kendin gibi olanları çekersin mantığının bilimsel açıklaması. ABD’de birçok evli çiftin isimlerini kontrol ediyorlar ve yüksek oranda baş harflerinin aynı olduğu tespit ediliyor.
Bunun sebebi yakın ve aşina gelen şeyler karşısında duyulan rahatlık, yani örtülü benlikçilik.
Burda yine başka bir kitaptan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. İsmi aşina gelmeyen ürünler insanlarda daha spesifik ve özellikli  algısı oluşturuyor. Bir restoranda mönüde bildiğiniz ve bilmediğiniz isimlerde şampanya ya da şaraplar gördüğünüzde, ismini bilmediğiniz size daha spesifik geliyormuş.
Evlilik ile ilgili örneğin bir benzeri de, yine ürün ve kişinin ismi arasında mevcutmuş. Ürün ile ismimizde kesişen üç harf var ise o ürün bize daha sempatik geliyormuş.
Yine bir araştırmada kişilerin isimleri ile seçtikleri mesleklerin isimlerinin örtüştüğü gözlemlenmiş. İsminde ya da soyadında law-low olan kişilerin avukat (lawyer) olması gibi.

Yine ilişkilerde aydınlanmamızı sağlayacak konulara gelirsek. Kız ve erkeğin benzer giden vücut hatları erkek testosteron, kadınlarda östrojenle desteklendiklerinde kadınlarda dolgun dudak, dolgun kalça, ince bel ve meme olarak ortaya çıkıyormuş; erkeklerde ise gelişmiş çene ve göğüs, sakal olarak. Her iki cinse de karşı cinsin bu noktaları çekici geliyormuş çünkü bu östrojenle ya da testosteronla doluyum demek anlamına geliyormuş yani doğurganım mesajı veriyor.
Peki erkekler kadınları ne zaman en çekici buluyormuş merak ediyor musunuz? Doğurganlığın zirveye çıktığı adetten 10 gün önceki dönemde. Kulaklar ve memeler daha simetrik, ten rengi daha açık renk oluyormuş. Striptizcilerin en çok bahşis kazandıkları döneminde bu olması enteresan değil mi? Ve daha enteresanı, doğum kontrol hapı kullananların tüm ay istikrarla daha az kazandıkları. Baktığınızda tüm sistem hayatta kalkma, karnını doyurma ve çoğalma üzerine kurulu.

‘Aşkın ömrü 3 yıldır’ isimli kitabı okumuşsunuzdur belki, geçen senelerde filmi de çekildi. Tahmin edeceğiniz üzere, bu sadece bir kitap ismi değil, gerçeğin ta kendisi çünkü heyecan ve coşku 3 yıl en üst seviyede, yani bir çocuk yetiştirmek için yeterli sürede. Bu süre geçtiğinde inişe geçiyor. Tabi günümüzde hemen çocuk yapmıyoruz ama boşanmalar en yoğun evliliğin 4. senesinde oluyormuş. Bu nedenle ilk 4 sene içinde çocuk yapmak, yeni bir heyecan işin içine girdiğinden evliliğin ömrünü uzatan bir faktör olabiliyor.  Bu arada tek eşli olamayan insanları yargılarken biraz da sağduyulu olmanızı tavsiye ediyorum çünkü tek eşliliğe iten bir genimiz varmış: Vazopresin. Özellikle yorumun devamında karakterimizde ana rol oynayan faktörlerden bahsederken göreceğiz ki, bazen elimizde olmayan nedenlerden istenmeyen şeyler yapabiliyoruz.

Vagon açmazı diye bir kavramdan bahsediyor. Trolley Dilemma, bence gerçekten çok etkileyici.
Kontrolden çıkmış bir vagon düşünün içinde 5 kişi var, sizde de bir kolu iterek vagonun yolunu değiştirerek o 5 kişiyi kurtarma şansı var ama bunu yaparken başka bir kişiyi de feda ediyorsunuz. Çoğu kişi ve bende bunlardan biriyim, 5 kişiyi kurtarmak için 1 kişiyi feda etmeyi göze alıyor. Ama diğer bir versiyonda yani o 1 kişiyi trenin altına iterek diğer 5 kişiyi kurtarmanız gerektiğinde, bunu yapmayı tercih etmiyorsunuz. Ee ne var bunda diyebilirsiniz ama sonuç aynı 5 kişi kurtuldu, 1 kişi sizin yaptığınız bir eylemden dolayı öldü. Neden hangi versiyon olduğu fark etmez demiyoruz? Sebebi Kant felsefesi ile açıklıyorlar. İnsanın kullanım amacı, kişi ile temasa geçiyor olmak kararı etkiliyor. Düşününkü kişi ile temas etmeden bir kapağı açarak kişiyi düşürebiliyorsunuz bu sefer bu alternatife daha sıcak bakıyor olur muydunuz? Araştırmalarda çoğu kişi daha sıcak bakmış çünkü kapağı açarken duygusal değil motor planlama yapmış olmak kişilerin kararında etkili.
Evet pek keyifli bir konudan bahsetmedim, o zaman şöyle yapalım. Dişlerinizin arasına bir kalem alarak sıkın ve okumaya devam edin. Yazdığım şeylerde hala eğlenceli bir şey yok ama komik olduğunu düşündünüz mü? Araştırmalar ve yazar düşünmüş olmanız gerektiğini söylüyor çünkü beyniniz yüzünüzdeki gülümsemeyi bu şekilde algılıyor.
Bu lafı çok severim, ‘Mutluluk üzerine çeşitlemeler' kitabının yorumunu yazma fırsatı bulamadım ama başka yorumların içinde yine bu sözü örnek verdiğimi hatırlıyorum.
‘İnsanlar mutlu oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar.’ Bu nedenle sabahları kalktığınız zaman ayna karşısında gülümsemeniz tüm gününüzün güzel geçmesini sağlayabilir. Mutluluktan konu açılmışken, kambur yerine dik durduğumuzda kendimizi daha mutlu hissedermişiz.
Beynin bir bölümü ile ilgili bir bilgi var, Amigdala: Duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumlu. Korku ve saldırganlık dahil. Ve amigdalası hasarlı dişi maymunlarda, bozuk annelik davranışları ve fiziksel taciz gözlemlenmiş.
Belki başka ne tür hastalıklar var derseniz. Mesela Frontotemporal demans hastaları, kısıtlamasız davranışlar gösteriyorlarmış.
Tourette Sendromu ise, motor tikler, uygunsuz ifadeler ile kendini gösteriyormuş.

Burda ne kadar etik olduğu sonralarda araştırılan ve kişilerin biyolojik haklarına saldırı olduğu düşünüldüğünden günümüzde uygulaması durdurulmuş ama literature lobotomy olarak geçerek, Nobel ödülü almış bir uygulamadan ve uygulamacısı Portekizli bilimadamı Egas Moniz’den de bahsediyor. Moniz alın loblarını ameliyat ile devre dışı bırakarak, suçlulara yardım edebileceğini düşünmüş ve bunun üzerine cerrahi çalışmalar yapmış bir kişi. Sonuç olarak kişilerde kişilik değişimi, zihinsel gerilik meydana geldiği gözlemlenmiş. Bu bize beynin içindeki bulguların (tümör gibi) karakterimizde rol oynadığını gösteriyor. Bununla ilgili bir belgesel seyretmiştim, beyin kanaması ya da beyninden kaza geçirip hasar alan insanların, sonrasında hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyordu. Ve bu değişimler hep kötü değişimler olmak durumunda değil. Hayatında hiç müzik ile ilgilenmemiş ve nota bile bilmeyen insanların nasıl besteler yaptığını, ya da resim çizmeye başladığını anlatıyordu. Burda bir örnek daha var. Kaza esnasında sol gözünün arka kısmı tamamen yok olan çalışkan, herkes tarafından sevilen bir işçi, kaza sonrası hayatta kalıyor ve normal hayatına devam ediyor. Sonrasında işten çıkırılış sebebinde ise kişinin isyankar, devamlı planlar yapan ama anında planını değiştirip farklı planlar yapmaya başlayan, eleştiriler karşısında saldırgan tavır sergilemesi raporlanıyor.

Tütün, alkol, uyarıcıların mezolimpik dopomin sistemini harekete geçirildiği herkes tarafından bilinmesende aşikar olan, bu maddeleri aldığımızda vücudumuzda, karakterimizde ve davranışlarımızda değişim olduğudur. Adrenalin ve uyarıcılara bağımlılık vücudun tekrar mezolimpik dopomin salgısına ihtiyaç duymasından kaynaklanıyor. Vücudumuz hoşlandığımız ya da bizim için önemli biri tarafından bir gülümseme , takdir gördüğünüzde de bu hormonu salgılıyor ve bence bu daha tercih edilesi bir yöntem.

Kitabtan çıkarılması gereken ana fikirlerden biri: Kim olduğumuzun, nörobiyolojimi üzerindeki toplam etki ile bağlantılı olduğu. Burda hem genetik hem de çevre çok önemli. Bu da Tanrı’nın insanlara iki şans vermesi ile alakalı heralde. Gen bozuksa insanın çevre ile kendini kurtarması, suç eğilimini düşürmesi için bir şans veriyor.

Ve yine benim ilgimi çeken bir noktayı daha paylaşmak istiyorum: Tarihte ortaya çıkmış sahte peygamberlerin, lider ve kahramanların şakak lobu odaklı sara hastası olduğu düşünülmekteymiş. Sara hastalığı şakak lobu odaklı olduğunda kişi daha dindar, din üzerine yazma eğilimli oluyormuş ve Tanrı’dan mesajlar duyduğunu iddia edermiş.
Dinden konu açılmışken, şöyle bir örnek veriyor. Basketbolcuların faul atışından önce topu 3 kere yere vurup, boynunu sola kırmaları çok klişe ve kesin sizin de denk geldiğiniz bir durumdur. Bu ritüelin kişiyi daha az bilinçli duruma getirmek için yapılan bir rahatlatıcı olduğunu ve bu tekrarlamalı, öngörülebilir nitelikteki ritüellerin bazı dinsel uygulamalarda da aynı amaca hizmet ettiğini söylüyor. Mesela tespih çekmek, ilahi okumak. Bu ritüeller bilinçli zihnin gürültüsünü azaltmaya yardım ediyormuş.

Konu ile alakasız ama kitaptan aldığım bir not var. Kitapta bunla ilgili bir konu var ama benim direk ilgi alanıma giren bir konu olmadı. Asıl ilgimi çeken, yazarın da bana ilginç geldi olarak dile getirdiği bilgi: 1642’de Galileo’nun öldüğü yıl, Isaac Newton doğmuş ve tesadüfe bakın, Güneş çevresinde gezegen yörüngelerinin denklemlerini açıklayarak Galileo’nun başladığı işi bitirmiş.

Kitap sinestezi’den de bahsediyor?
Sinestezi, bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli duyusal bir deneyim. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade ediliyormuş. Genelde kişi, harfleri renk olarak deneyimliyormuş. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanıyormuş. Ya da ayları bir renk olarak algılıyormuş. Örneğin Temmuz dendiğinde, aklına mavi rengi geliyor. Gençfenerbahce.org’dan da bazı bilgiler okudum, genelde solak olurlarmış. Hatırlamada daha çok eşlenikleri kullanırlarmış. Yüksek zekalarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır, sağ-sol yanlarını sıklıkla karıştırırlarmış. Birinci derece akrabalarında disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak, %15 oranında rastlanırmış. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde sıkmış (%10). Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi "nadir deneyimleri" de sık yaşarlarmış. Eğer bende de var mı acaba derseniz, www.synesthete.org’dan testi yapabilirsiniz.

Son olarak kadınlar arasında çok konuşulan ve inanılan bir düşünce üzerine araştırma yapılmış ve hurafe olduğu ortaya çıkmış. Bir arada yaşayan, beraber çalışan kadınların adet dönemlerinin aynı zamana denk geldiği düşünülür ki; dediğim gibi bunun hurafe olduğu ispatlanmış. Detay için yazar, Zhengwei ve Schank’ın ‘Women do not synchronize’ ını referans vermiş.

Kitapta daha başka bir çok konudan bahsediyor: Alzheimer, Parkinson hastalarının tedavisi için verilen ilaçların beyinde ve hareketlerde nasıl etkilerinin olduğu; suç işleme üzerine yapılan gen araştırmaları ve suç oranını azaltmak için yapılması planlanmış çalışmalar vs gibi.

Başta da düşüncemi belirttim, bence kesinlikle okunması gereken bir kitap ama tabi yorumdan sonra asıl karar verecek olan sizsiniz. Bu arada kitap araştırmalara dayandığından referanslar kısmından da inanılmaz bir okuma listesi çıkarabilirsiniz.

Umarım size de bana verdiği gibi, keyif veren bir kitap olur.

21 Mayıs 2013 Salı

DAN BROWN - CEHENNEM


Dan Brown kitapları bence Roman’dan çok öte. Dijital Kale dışında tüm kitaplarını okudum. Genelde roman okumayı pek tercih etmememe rağmen tam bir Dan Brown fanatiğiyim çünkü, inanılmaz güzel bilgiler paylaşıyor, akış çok sürükleyici ve okurken başka konuları araştırma isteği uyandırıyor. Sanırım Kayıp Sembol ile ilgili çalıntı olduğuna, başkalarına yazdırdığına dair spekülasyonlar çıkmıştı; gerçekse bile başarabilen bu şekilde organize olup, kendisi de bu kadar ses getiren kitaplar yazsın bence!

Kitabın konusu ile ilgili sanırım basından birçok yazı okumuşsunuzdur, ben biraz daha farklı noktalarından bahsetmek istiyorum ama içerikten haberi olmayanlar için kısaca özetlemek de istiyorum.
Harvard’lı simge bilimi profesörü Robert Langdon yine kendini gizemli bir olayın içinde, gizli güçlerin karşısında simgeleri çözmesi gereken bir durumda buluyor. Bu sefer karşısındaki kişi tüm kurguyu Dante’nin Cehennem’inden esinlenerek yapmış. Bence anafikir Cehennem’de şu dizilerden gelmekte:

Cehennemin en karanlık yerleri
Buhran zamanlarında
Tarafsız kalanlara ayrılmıştır.

Kitabta tam çözüldü dediğiniz noktada şaşırtmacalı gerilim filmlerinde olduğu gibi akışta beklemediğiniz gelişmeler oluyor. Kitap boyunca tamam bu kişiye güvenilir dediğinizde, hop bir anda rüzgar yön değiştiriyor.
Yorumları yaparken çok üstü kapalı yapmak istiyorum ki henüz okumamış olanlar için işin gizemi ve büyüsü bozulmasın.
Türkiye’de pazarlamasını yaparken 160 sayfasının İstanbul’da geçtiği yazıyor. Tabi bu ip ucu verilince, kitabın dörtte biri bittiğinde olayın gizeminin İstanbul’da hangi mekanda çözüleceğini çözmüş oluyorsunuz, hatta mekanın içinde hangi simgenin yakınında olacağı bile tahmin edilir oluyor. J Belki benim çok sevdiğim bir mekan olduğu için ilk aklıma gelen yer, doğru yer oldu.
Başlangıçta yanıldığım nokta ise girişte Hıristiyanlığın 7 ölümcül günahından bahsedilince hepsi ile ilgili seneryolor olacak diye düşünmüştüm, belki ‘Seven’ filminden fazla etkilendiğim için ama tahmin ettiğim gibi de olmadı.

Sanat tarihinden inanılmaz keyif aldığımdan olacak Dan Brown kitapları beni çok etkiliyor, o kadar akıcı bir anlatım içinde seçtiği eserler hakkında bilgi de edinmiş oluyorsunuz. Bu kitapta da hikaye Botticelli’nin La Mappa dell’inferno adlı eseri ile başlıyor denebilir.
                                                                                                     Botticelli La Mappa dell'Inferno

Bu arada konu ile alakasız olacak ama Sanat tarihinden zevk alanların iphone telefonu varsa Art Race oyununu şiddetle indirmelerini tavsiye ederim. Size bir resim ya da heykel çıkartıyor ve altında 2 seçenek oluyor doğrusunu bile bile üst seviyeye çıkıyorsunuz. Sosyal medya ve telefondaki oyunlara tahammül edemeyen biri olarak elimden bırakamadım.
Neyse konuyu çok dağıtmadan Cehennem’e geri dönüyorum. Langdon simgeleri takip ede ede sonuca ulaşıyor, tabi başına bir sürü şey geliyor. Belki bazı insanlar kitabı okuyunca e tamam güzel yazmışta bu kadar abartacak ne var diyebilir ama derinlemesine düşününce bu kadar kurgu, bu kadar bağlantı bence çok saygı duyulacak bir yetenek. Bu arada diğer kitaplarını okuyanlar bilirler, garip bir espri anlayışı var Dan Brown’ın; alakasız yerlerde, tek bir cümle ile espiri yapıyor ve bana her seferinde işte Dan Brown tarzı dedirtiyor.

Kitapla ilgili benim bahsetmek istediğim noktalara gelelim: Kuş gibi uzun maskeyi eski tarih kitaplarında, sanat tarihi kitaplarında muhakkak görmüşsünüzdür. Hiçbir şey bilmeseniz bile iç karartırıcı bir maske olduğu söylenebilir. Bu maskeye Ölüm maskesi de denirmiş çünkü Kara veba zamanında doktorlar hastaları muayene ederken, kendilerini korumak için bu maskeyi takarlarmış.
Başka günümüze simgesel olarak gelmiş birşey, defne yapraklı taç. Bunu da birçok eski eserde görmek mümkün, ustalığın sembolüymüş, bu nedenle günümüzde hala Nobel kazananları onurlandırmak için kullanılırmış.
Logan’ın Kaçısı isimli filmi izlemem gerektiği konusunda not almışım, izleyenler var ise fikirlerini paylaşırlarsa sevinirim ya da belki sizde izleyecekler listenize alırsınız.
Kitabın en ünlü karakteri bence Dante Alighieri. Cehennem’den esinlenerek yazılan eserlerden bahsediliyor. Gerçekten bu kadar esere ilham kaynağı olmak bir yazar, felsefeci, düşünür için inanılmaz birşey olmalı. Neler derseniz kitapta zaten bahsediyor ama Düşünen Adam adlı heykeli ile meşhur Rodin’in Cehennem Kapıları, Stradano’nun Phlegtos’ı vs.




                                                Rodin'in Cehennem Kapıları                                       Stradano

Çoğu kisi İlahi Komedya’nın içeriğinin ne kadar derin, dilinin ne kadar derin ve komedi ile uzaktan yakından alakası olmadığını bilir. Bu kült eserin neden isminde komedya var derseniz o dönem İtalyasında iki tip mevcutmuş. Asiller için Trajedi, tabi dili daha edebi ve halk için Komedya.
İlahi Komedya’da halka ulaşmak için halk dilinde yazılmış bir kitap olduğundan bu ismi almış.

Sistine Şapel’den bahsetmeyen bir Dan Brown kitabı düşünemiyorum :) Üniversitede History of Modernity dersi veren çok kıymetli hocam Süleyman Gedik’te her seferinde ne kadar muhteşem bir yapı olduğundan bahsederdi ve Türkiye’de Dan Brown ayarı bir kitap yazılırsa kendisinin engin bilgileri ve araştırmacı yönünden ötürü, bunu kendisinden beklerim. Sistine Şapel'den o kadar bahsetmiştiki bir İtalya seyahatimde, inanılmaz kuyruk olduğunu bildiğimden sabah 6’da kalkıp bilet kuyruğuna girmiş ama içeri girme konusunda başarılı olamamıştım. Tabi ikincisinde aynı hatayı yapmayıp gitmeden biletimi alarak o muhteşem yapıyı ziyaret etme fırsatı buldum.

Değişik bir bilgi daha Venüs’ün doğuşu isimli Botticelli resmi, Floransa’nın zamanında en kuvvetli ve nüfuslu ailelerinden biri olan Medici ailesinden Lorenzo Medici’nin, kuzenine düğün hediyesi olarak birazda cinsel yönden tahrik edici olması amacıyla sipariş edilmiş. Bir düğün hediyesi düşününki yaklaşık 600 yıl sonra hakkında bu kadar konuşturmuş olsun.

Gelelim yeni duyduğum kelime ve kavramlara:
Öjenik, ilk kullanımı Eflatun'a kadar gitse de, modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından ortaya atılmış, sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefeymiş. Genetik seviyede etkin temizlik içinde geçerliymiş; Nazilerin yaptığı gibi.

Bir diğeri: Apokaliptik: Anlaşılmaz, kapalı, karanlık söz veya yazı anlamına geliyor.

Kitapta tek garip gelen yerden bahsetmek istiyorum İstanbul’daki bir mekana smokinle konser dinlemeye giden adam. Türkiye’de çok karşılaşılan bir durum değil sanırım burda Brown yurt dışındaki opera ve konsere gitme kıyafet kodundan etkilenmiş.

Ve yorumumu kitabın kapanışında geçen, Dante’ye atfedilen güzel bir cümle ile yapmak istiyorum:

Bu geceyi unutma… çünkü sonsuzluğun başlangıcıdır.

Sizin için de unutulmayacak güzel başlangıçların sonsuzluğu olması dileğiyle…


17 Mayıs 2013 Cuma

PATRICK RENVOISE & CHRISTOPHE MORIN - NÖROMarketing

Nöromarketing bence son dönemin çığır açan konularından biri. Pazarlama, satış, insanları anlama gibi konulara ilginiz varsa kensinlikle bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. 

Kitap çok net bilgiler veriyor, araştırmalar ile destekliyor. Benim çok faydalandığım bilgiler var eminim sizde pazarlama, reklam, psikoloji gibi konular ile uğraşıyorsanız çok faydalanacaksınız.

Nöromarketing ile klasik araştırma metodlarının dışında, insanların beyin dalgalarını ölçümleyerek bazı konulara, durumlara, reklamlara nasıl tepkiler verdiklerini tespit ediyorlar ve tabi insanoğlu henüz bu yöntemi yönlendirmeyi ve yönetmeyi beceremediğinden çıkan sonuçlar, klasik araştırma metotlarından daha gerçekçi ve bir o kadar da şaşırtıcı.

Beynimizin 3 bölümünden bahsediyor kitap:

İlkel(Eski) Beyin: Diğer 2 beyni değerlendiren ve karar veren beyin.

Orta Beyin: Duygusal ve 6. hissi temsil eden beyin.

Yeni Beyin: Rasyonel verileri işleyen beyin.

İlkel Beynin özellikleri:

1. Benmerkezcilik bir özelliği, yani ona fayda vermelisiniz.

2. Zıtlıklardan etkileniyor ve bu karar vermesine yardım ediyor.

3. Somut veri konusunda, yazı dili ilkel beyinden sonra olduğundan, ilkel beyin yazılı mesajları iyi işleyemiyor, basit mesajları yorumlayabiliyor.

4. Başlangıç ve son: Mesajın başı ve sonunu sadece işler, orta kısımları silmeye yatkındır. Başta ve sonunda ana mesajı tekrarlamak faydalıdır. Ders çalışırken ya da bir şey öğrenmeye çalışırken, 20 dakikalık periyodlarda çalışmak başlangıç ve son fazını arttırdığından verimi arttırıyor.

5. Görsel uyarıcılardan etkileniyor.

6. Güçlü duygular ile tecrübe ettiğimiz şeyi hatırlamamızı sağlıyor.

İnsanları etkilerken aşağıdaki dört adımı kullanın diyor yazarlar:

1. Sıkıntıyı teşhis edin

2. İddialarınızı farklılaştırın

3. Kazancı gösterin

4. Eski beyne iletin

Sıkıntıyı teşhis etme konusunda eski ABD dış işleri bakanlarından birinin de güzel bir söylemi var:

‘İnsanları en iyi kulaklarınızla ikna edebilirsiniz, dinleyerek.’

Sıkıntıyı teşhis etmede yol gösteriyor ve bu 4 soruyu cevaplayın diyor:

1. En çok göze çarpan sıkıntı nedir?

2. Sıkıntının şiddeti nedir?

3. Sıkıntının çözülmesinin aciliyeti: Sıkıntı finansal mı, stratejik mi, kişisel mi?

4. Müşteri kendi sorununun farkında mı?

İddialarınızı farklılaştırıken; ürünün özelliğinden değil faydasından bahsedin diyor. Böylece ürünün resmi gibi detayları bile koymanıza gerek kalmıyormuş. Ve Sosyal Pekiştirme Kuralını kullanabilirsiniz, yani bir fikir başkaları tarafından kabul görüyorsa, daha çabuk benimsenir kuralı.

Kazancı aşağıdaki 4 yolla gösterin:

1. Müşteri hikayesi kullanın

2. Demo yapın

3. Verilerden bahsedin

4. Vizyonu ortaya koyun


Ve Eski beyne iletmekten kasıt: Eski beyne ulaşmak için mesajda olması gereken 6 şey.

(Altı mesaj yapı taşı)

1. Dikkat çekiciler: Bu sayede yeni fikirlere karşı insan direnç eğrisi daha çabuk ve pozitif oluyor.

Dikkat çekiciler nedir?

· Mini tiyatrolar: Kurgu ve oyun.

· Kelime oyunları

· Retorik sorular: Beyinlerin sizin istediğiniz cevapları üretmesine yol açmak.

· Aksesuarlar: Kelimeler unutulur aksesuarlar unutulmaz.

· Hikayeler

Büyük resim kullanmak etkili. Bunla ilgili yeni birkaç makale de okudum. Özellikle internet siteleri ve reklamlarda, büyük resim, büyük düğmeler kullanıldığında satış daha yüksek oluyormuş. Bunun nöromarketing deki açıklaması: Eski beynin büyük resmi çok hızlı okuması.

Yeni beyin bir resmi görüp, analiz edene kadar eski beyin bir öncekini kayıt etmiş oluyor.

Büyük resim zıtlık içerebilir. Önce-sonra reklamları o nedenle çok kullanılan yöntemlerden biri.

· İddiada bulunurken en fazla 3 iddia kullanın. Basit olsun ve sık sık tekrarlansın diyor. Bunla ilgili bir pazarlama konferansında bir konuşmacı güzel bir örnek vermişti: Bir kaleciye bir top atarsanız yakalam şansı vardır ama iki top atarsanız yakalama şansı azalır, ne kadar çok top atarsanız yakalama şansı daha da düşer. Yani çok fazla mesaj ileteceğim kaygısıyla hiç mesaj da iletemeyebilirsiniz. Az çoktur.

· Kazanç kanıtları ortaya koyun.

· İtirazlarla başa çıkmanın metodlarını belirleyin.

· Sonuçlandırma ile kapatın.

7 ETKİ ARTTIRICI:

1. “SİZ”uslubu: “Siz” kelimesini kullanarak karşındakini olayın içine katmak çok önemli.

2. Güvenilirliğiniz tabiki şüphe götürmez bir öneme sahip. O nedenle sadece etkilemek adına yanlış ama süslü bilgiler vermeyin.

3. Duyguları kullanın.

Duygusal işaretleme: Hisleriniz ne kadar güçlü ise, anılarınız o derece canlı ve uzun sürelidir.

Mesajı sadece rasyonel yolla iletmek yeterli değil duygu oluşturmak gerek.

Kişilerin değişen öğrenme stilleri var:

1. Görsel

2. İşitsel

3. Kinestetik (dokunarak)

Mesajınızı verirken 3 yolla öğrenen 3 farklı tip kişiye ulaşmayı hedeflemelisiniz. Melekle Yaşamak kitabı ile ilgili özetimde bu kişileri nasıl tespit edebileceğinize dair ip uçlarını Beki İkala Erikli sayesinde paylaşmıştım.

Bitiriş sorusu 3 yöntem içinde nötr olan bir soru olmalı.

4. Hikayeler: Eski beyin iyi anlatılmış bir hikaye ile gerçeklik arasındaki farkı bilemez. Sinema filmleri. Hikayenin gerçekten olduğunu hissettirecek duygusal detaylar içermeli. Karşıdakinin dünyası ile bağdaşmalı.net bir anafikri olmalı.

Yazar insanları etkileyen, sihirli kelimeri de sıralamış. Özellikle sunumlarınızda bu kelimeleri kullanmaya özen gösterin.


1. Siz

2. Para

3. Tasarruf

4. Yeni

5. Sonuçlar

6. Kolay

7. Sağlık

8. Güvenlik

9. Aşk

10. Keşif

11. Kanıtlanmış

12. Garanti

Sizi istediğiniz noktaya taşıyacak, istediğiniz kişilere istediğinizi yaptırmanızı sağlayacak sihirli cümlelerde var kitapta.

Ve beden dilinin önemini zaten herkes biliyor. Bu noktada karşımızdaki kişiyi etkilemede, 7% Sözcükler, %38 Ses, %55 Vücut dili önemli. Sesle ilgili dikkat etmeniz gereken parametreler ise;

1. Perdesi

2. Tonu

3. Temposu

4. Ritmi

5. Vurgusu

6. Duraksamaları

Son olarak kitapta itirazlarla başa çıkma, sonuçlandırma konuları da detaylı olarak anlatılmış. Benim fikrim, özette bile anlaşılacağı üzere birçok faydalı bilgi içeren bu kitabı SİZİN (biraz önce ‘siz’ kelimesi ile kişileri dahil edin dediği için gönderme yapmak istedim :)) okumanız ki, kendi bakış açınız ile yorumlayarak aklınızda daha çok kalmasını sağlayın.

14 Mayıs 2013 Salı

MONTAIGNE - DENEMELER


1572 yılında başlanmış bir eserin içeriğinin, 2013’de bile tabu olan konulardan bu kadar özgürce bahsedebilmesi ve görüş olarak bu kadar ileri olması gerçekten insanı etkiliyor. Yıllar önce okumuştum ve okunacak listem kabarık olmasına rağmen kitaplıkta  tekrar dikkatimi çekince okumadan duramadım; iyi ki de okumuşum.

Anlatım bazı yerlerde oldukça yalın, hele ki dönemi düşünülürse oldukça yalın denebilir.
Bazı denemelerde anafikir çok direk aktarılmış, bazı denemelerde ise fikirler zeki ve ince bir anlatımla ortaya konmuş; bir kaç dakika üzerinde düşünmeniz gerekiyor.
Direk de olsa, biraz dolaylı da olsa ortaya çıkan anafikirler cesurca ve çoğu da bence doğru. Tahminimce Montaigne dönemin marjinal denebilecek yazarlarındanmış.

Kitapta 125 deneme bulunmakta. Belki daha aydınlatıcı olur diye bazı denemelerin konu başlıklarını paylaşmak istiyorum: 
Hayat ve Felsefe, Ruh ve Beden, Bilgi ve Düşünce, Aşk Üstüne, Dostluk Bağları, Yalnızlık, İnsan Tabiatı, Ün, Tanrılar Üstüne, Mutluluk Üstüne, Cinsel Yanımız, İnsan Ömrü, Korku Üstüne, Alışkanlık, Ölmek Özgürlüğü, İnsanın Karasızlığı, Düşünce Gelenekleri, Öfke Üstüne, Doğruluk Kaygısı, Romalı ve Osmanlı Büyüklüğü, Ölümün Tadına Varmak, Çirkinlik Üstüne, Türk Ordularındaki Disiplin ve bunun gibi daha birçok yazı.

Birazda feyz alabileceğim bakış açılarından ve güzel söylemlerinden bahsetmek istiyorum.

‘Bir insanda değerli ve gerçek olan hiçbir şey gözle görülmez.’ diyor ki, gerçekten düşündüğünüzde ne kadar anlamlı olduğunu anlıyorsunuz.

‘Derlerimizi avutan akıl ve hikmettir, o engin denizlerin ötesindeki yerler değil.’ Bu çoğu insanın daraldığında gitme ihtiyacının aslında bir çözüm olmadığını çok güzel özetliyor. Ve bu düşünceyi Sokrates’in bir sözü ile de destekliyor. Sokrates’e birisi için, seyahat onu hiç değiştimedi demişler. O da: ‘Gayet tabii, çünkü kendisini de beraberinde götürmüş.’ demiş.
Bu tarz durumlarda kalabalıktan kaçmanın yetmeyeceğini, insanın kendi içindeki kalabalık hallerinden kurtulması, kendini kendinden koparması gerektiğini söylemiş.

Beni en çok etkileyen konular kaçış, dertlerinden kurtulma, sıkıntılarını bertaraf etme ve ölüm üzerine olanlar. Bunla ilgili bir sözünü daha not aldım: ‘Kırdım diyorsun zincilerini. Evet köpekte çeker koparır zincirlerini, kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak.’

'Kavuşabildiğimiz zevk ve nimetlerin hepsi mutlaka dertlerle, üzüntülerle karışıktır.' Bu sanırım günümüzde çokca kendimize hatırlatmamız gereken, bizi motive edecek bir söylem.

Haz ile ilgili de güzel bir benzetmesi var. 'Son haddine varan bir hazda inlemeye, sızlanmaya benzer bir hal vardır. Daha da garibi: Gülme son haddine varınca göz yaşlarıyla karışır.' diyor.

Ve ölümle ilgili acı ama bir o kadar da doğru tespitleri var: 'Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.' diyor.
Birçok insanın ölmekle dertlerinden kurtulduğunu görmüşsünüzdür, ama kimsenin ölmekle daha fena olduğunu gördünüz mü?
Gerçekten ince bir zekanın ürünü tespitler bence.

‘Panik’ kelimesinin Pan tanrısının saldığı korkudan geldiği bilgisini vermiş. İnsan bazı kelimelerin köklerini öğrendiğinde, gün içinde hiç farkında olmadan kullandığımız birçok kelimenin aslında içeriğinden ne derin anlamlar taşıdığının farkına varıyo. Ve bunu öğrenmek bende garip bir haz ve mutluluk duygusu yaratıyor.

‘Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördükmü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılır, kızarız.’
Bu da ince bir tespit ama bazı araştırma sonuçları ile de bunu açıklamak istiyorum. Özellikle kadınlar karşısındaki kişiler sıkıntılarını, dertlerini anlattıklarında ilk olarak kendilerinde bu sıkıntılar olmadığı için kendilerini şanslı hissetme, şükretme duygusu içine giriyormuş. Çok acı ama tahminimce de gerçek.

Beni gurulandıran 'Türk ordularındaki disiplin' konulu bir denemesi de var. Barış zamanı fakir rahatsız etmek, malını çalmak birkaç kötek ile cezalandırılırken; aynı suçları işlediklerinde askerler savaşta en ağır cezaları alıyorlarmış. Bu nedenle Selim Mısır’ı aldığında Şam şehrinin bolluk ve güzellikle sarılı bahçelerine askerlerinden hiçbirinin eli değmemiş.

Son olarak belki de en çok kullanılan özlü sözlerinden biri ile özetimi bitirmek istiyorum, çok sevdiğim ve manidar bulduğum bir sözdür.
‘Hedefi olmaya gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.’

Hedeflerinizi belirlemeniz ve başarmanız dileğiyle. Umarım Denemeler kitabını okumaya teşvik edecek bir özet olmuştur.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

JOHN STEINBECK - FARELER VE İNSANLAR


Uzun zamandır roman ve klasiklerden okumuyordum, araya Fareler ve İnsanlar’ı sıkıştırmak gerçekten iyi geldi diyebilirim. Kurgu çok etkileyici; gerçekten ince sayılabilecek bir kitaptan anlatım ve çıkan fikirler anlamında bu kadar etkilenmek çok şaşırtıcıyken, yazarın Pulitzer ve Nobel Edebiyat ödüllerini alması hiç de şaşırtıcı gelmedi.

Tarım işçisi olarak çalışan biri yarım akıllı, iki yakın dostun nasıl birbirlerine destek olarak hayallerinin peşinden gittiklerini anlatıyor. Bence kitabın sonunda çıkan fikir kişinin bakış açısına göre değişebilir. İnsanın en nihayetinde önce kendini düşündüğü sonucu çıkabilir ya da bazen birine kötülük yapılıyor gibi gözüksede aslında uzun vadede onun ve çevresindekiler için iyi birşey yapılıyor olabileceği sonucu çıkabilir.
Kitabın konularından biri ‘yalnızlık’. Yalnızlığın hayatta nasıl farklı karakterler yarattığını, insanların aslında nasıl birşeylere ait olmaya çalıştığı ve insanların hayallerinden bahsediyor. Konulardan biri ‘yalnızlık’ olmasından dolayı yazar bir kelime oyunu ile hikayeyi İspanyolca yalnızlık anlamına gelen Soledad’da geçiriyor.
Anlatım ile ilgili de kısa bir bilgi vermek istiyorum. Çok fazla diyalog ve isim var. Diyalog kitabı okumayı kolaştırıyor ancak bu kadar fazla karakter olması ve isimlerin benzer isimler olması iyi odaklanma gerektiriyor.
Kitap Amerika’da ortaokullarda okuma listesinde olan bir kitap ama malesef bizim ülkemizde bazı bölümleri sansüre maruz kalmış. Evet 2 sahnede gerçekleşen olay biraz acıklı ama tahminimce sadece bu 2 olay için değil karakterlerden birinin eşinin biraz gözü dışarda bir profil sergilemesinden dolayı da böyle bir değerlendirmeye maruz kalmış.
Eminim kitap okumayı seven çoğu kişi Fareler ve İnsanlar’ı okumuştur ama okumamış olanlar için benim gibi araya sıkıştırmalarını tavsiye ederim.
Bu vesile ile bilgi de vermek isterim, Sakarya’da 1,2,3 ve 4. sınıfların tek derslikte okutulduğu bir okula kütüphane yapmak için kitap topluyoruz, kitap yardımında bulunmak isterseniz benimle iletişime geçebilirsiniz. Yardımlarınız bizi çok mutlu eder.