13 Nisan 2013 Cumartesi

GARY SMALL & GIGI VORGAN - BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ

Psikolojiden hoşlanıyorsanız ‘Bir psikiyatristin gizli defteri’ isimli kiyabı tavsiye ederim ama zaten bu alanda çok kitap okuduysanız size çok şey katar mı bilmiyorum. Fakat olaylara nasıl farklı bir bakış açısıyla bakılacağını, geniş bir perspektiften nasıl değerlendirileceğini iyi anlattığı kesin.  Böyle bir kitapta çok sıradan hikayeler olması çoğu insan tarafından vasat olarak nitelenmesine sebep olacağından, tahmin edeceğiniz üzere sık karşılaşılmayan hikayelere yer verilmiş.
Ağır psikolojik terimlerden, kuramlardan, kavramlardan bahsetmediğinden  okuması kolay ve dil oldukça akıcı bir dile sahip.

Kitaptan aktarabileceğim şeyler dikkatimi ve ilgimi çeken hikayeler.
Mesela akşamüstleri zihin bulunması şikayetiyle giden bir hastası, çok yoğun bir iş programı olduğundan Dr.Gary’yi kendi ofisine çağırıyor. Dr geldiğinde adam squash maçından yeni geliyor ve görüşme esnasında sık sık mini barına giderek su içiyor. Dr. aşırı su tüketiminden hastanın su zehirlenmesi yaşayıp, kanındaki sodyum değerinin düşmesi sonucu zihin bulanıklığı yaşıyor olabileceğini düşünüyor ve hemen hemşireyi çağırarak kan testi istiyorlar ve tam isabet.  Tabi burda anlatırken çok etkileyici gelmemekle beraber zihin bulanmasına sebep olabilecek bir sürü sebep varken, doktorun buna sebep olan bu kadar sıradışı bir sebebi bulması kitapta çök daha güzel anlatılmış. Kitapta anlatılan hikayelerin ikisinde doctor hastanın kendi ortamına gidiyor. O yıllarda bu durum garip karşılanmasa da geçmişte hastanın ayağına doktorun gitmesi pek hoş karşılanmazmış; fakat Dr Gary kişiyi kendi ortamında gözlemlemenin tedavi açısından çok faydalı olduğuna dikkat çekiyor. İnsanlar kendi ortamlarında daha rahat hissettiklerinden daha rahat açılıyorlarmış ya da olayı çözümlemede bazı ip uçları yakalanabiliyormuş.

Konu ile alakasız ama kitabın bir yerinde ‘Amerika’nın en iyi semtlerinde telefon her zaman daha az çeker.’ gibi bir cümle geçiyor bu Amerika’da da daha gelişmiş, daha zengin ve bilinçli insanların oturduğu semtlerde baz istasyonu kurulumlarının az olduğunun bir göstergesi bence ve işin içine para ve güç girince sosyal adaletin nasılda ortadan kaybolduğunun da bir göstergesi.

Diğer bir ilgimi çeken hikaye anoreksiyanın farklı bir versiyonu ile ilgili. Adamın biri kısa bir dönem içinde defalarca sol elini yaralayıp hastaneye geliyor ve her seferinde elinin kesilmesine gerek olup olmadığını soruyor, bilinçli acil servis doktoru acil serviste nöbet tutan bizim Dr Gary’yi çağırıyor. Biraz olayı incelediklerinde aslında adamın sol elini kendine ait hissetmediği ortaya çıkıyor ve doktorun rızası ve kararı ile kesilmesi için devamlı sol elini yaralıyor. Gerçekten dışardan bakıldığında hiçbir sorunu olmayan bir uzuvunu nasıl insanın kendine ait hissetmediği ve ondan kurtulmak istemesi bana garip geliyor, sanırım bu okuyan çoğu kişiye garip geliyordur. Ama daha enteresanı kilo takıntısı ile kendini her zaman kilolu gören kişilerin hastalığının temelinde de aslında aynı hastalığın olduğundan bahsediliyor. Burda farklı bir tartışma konusu da var bence. Kişiler beğenmedikleri burunlarını, yüzlerini, göğüslerini estetik ameliyatlarla değiştirdiklerinde bir sorun olmuyor ama kolunun kesilmesini istediğinde bir akıl hastalığı söz konusu oluyor. İki durumdan her hangi birini savunduğumdan değil ama baktığınızda bu hissiyatın, talebin limitleri nerede başlıyor ve bitiyor aslında ucu çok açık. Estetik ameliyatlarda tek fark o uzuvunuzu bu adamda olduğu gibi tamamen ortadan kaldırmış olmuyor ve fonksiyonunu yerine getirmesini engellemiş olmuyorsunuz; tek mantıklı sebep bu sanırım.

Son olarak uyku bozukluğu çekenler için çok genel bir bilgi olabilir. Kişi gecenin bir yarısı uyanıp, uyumakta zorluk çekiyorsa bu genellikle klinik depresyonmuş. Ama anksiyete sorunu olanlar genelde yattıklarında sakinleşmekte zorluk çektiklerinden, uykuya dalmakta zorluk çekiyorlarmış.

Ve bir iki hikayede geçen bence genel kültür anlamında bilinmesi güzel terimleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Onyomani, alışveriş bağımlılığı.
Agorafobi, evden çıkma korkusu.

Öforik de mest edici demekmiş. Günün birinde mest kelimesini kullanmaktan sıkılırsanız öforik kelimesini kullanabilirsiniz.

Güzel ve bol okumalı bir pazar dilerim J

4 yorum:

  1. On numara bi tanıtım olmuş, teşekkürler ;)

    YanıtlaSil
  2. Konu ile alakasız ama kitabın bir yerinde ‘Amerika’nın en iyi semtlerinde telefon her zaman daha az çeker.’ gibi bir cümle geçiyor bu Amerika’da da daha gelişmiş, daha zengin ve bilinçli insanların oturduğu semtlerde baz istasyonu kurulumlarının az olduğunun bir göstergesi bence ve işin içine para ve güç girince sosyal adaletin nasılda ortadan kaybolduğunun da bir göstergesi.

    1980-1990lardan bu olaylar yaşandığı için gayet normal telefonun çekmemesi. Ama genel hatlarıyla eleştiri yazınızı beğendim. İyi Çalışmalar:)

    YanıtlaSil
  3. Merhaba, beğenmenize sevindim. Aslında benim vurgulamak istediğim teknolojiyi geliştiren ülkelerin, teknolojiyi kullanırken insan sağlığını göz önünde bulundurarak bazı denetimler ve kurallar koydukları. Umarım yazıda doğru ifade edebilmişimdir.

    YanıtlaSil