Ağır psikolojik terimlerden,
kuramlardan, kavramlardan bahsetmediğinden okuması kolay ve dil oldukça akıcı bir dile
sahip.
Kitaptan aktarabileceğim
şeyler dikkatimi ve ilgimi çeken hikayeler.
Mesela akşamüstleri zihin
bulunması şikayetiyle giden bir hastası, çok yoğun bir iş programı olduğundan
Dr.Gary’yi kendi ofisine çağırıyor. Dr geldiğinde adam squash maçından yeni
geliyor ve görüşme esnasında sık sık mini barına giderek su içiyor. Dr. aşırı
su tüketiminden hastanın su zehirlenmesi yaşayıp, kanındaki sodyum değerinin
düşmesi sonucu zihin bulanıklığı yaşıyor olabileceğini düşünüyor ve hemen
hemşireyi çağırarak kan testi istiyorlar ve tam isabet. Tabi burda anlatırken çok etkileyici
gelmemekle beraber zihin bulanmasına sebep olabilecek bir sürü sebep varken,
doktorun buna sebep olan bu kadar sıradışı bir sebebi bulması kitapta çök daha
güzel anlatılmış. Kitapta anlatılan hikayelerin ikisinde doctor hastanın kendi
ortamına gidiyor. O yıllarda bu durum garip karşılanmasa da geçmişte hastanın
ayağına doktorun gitmesi pek hoş karşılanmazmış; fakat Dr Gary kişiyi kendi
ortamında gözlemlemenin tedavi açısından çok faydalı olduğuna dikkat çekiyor. İnsanlar
kendi ortamlarında daha rahat hissettiklerinden daha rahat açılıyorlarmış ya da
olayı çözümlemede bazı ip uçları yakalanabiliyormuş.
Konu ile alakasız ama kitabın
bir yerinde ‘Amerika’nın en iyi semtlerinde telefon her zaman daha az çeker.’
gibi bir cümle geçiyor bu Amerika’da da daha gelişmiş, daha zengin ve bilinçli
insanların oturduğu semtlerde baz istasyonu kurulumlarının az olduğunun bir
göstergesi bence ve işin içine para ve güç girince sosyal adaletin nasılda
ortadan kaybolduğunun da bir göstergesi.
Diğer bir ilgimi çeken hikaye
anoreksiyanın farklı bir versiyonu ile ilgili. Adamın biri kısa bir dönem
içinde defalarca sol elini yaralayıp hastaneye geliyor ve her seferinde elinin
kesilmesine gerek olup olmadığını soruyor, bilinçli acil servis doktoru acil
serviste nöbet tutan bizim Dr Gary’yi çağırıyor. Biraz olayı incelediklerinde
aslında adamın sol elini kendine ait hissetmediği ortaya çıkıyor ve doktorun
rızası ve kararı ile kesilmesi için devamlı sol elini yaralıyor. Gerçekten
dışardan bakıldığında hiçbir sorunu olmayan bir uzuvunu nasıl insanın kendine
ait hissetmediği ve ondan kurtulmak istemesi bana garip geliyor, sanırım bu
okuyan çoğu kişiye garip geliyordur. Ama daha enteresanı kilo takıntısı ile
kendini her zaman kilolu gören kişilerin hastalığının temelinde de aslında aynı
hastalığın olduğundan bahsediliyor. Burda farklı bir tartışma konusu da var
bence. Kişiler beğenmedikleri burunlarını, yüzlerini, göğüslerini estetik
ameliyatlarla değiştirdiklerinde bir sorun olmuyor ama kolunun kesilmesini
istediğinde bir akıl hastalığı söz konusu oluyor. İki durumdan her hangi birini
savunduğumdan değil ama baktığınızda bu hissiyatın, talebin limitleri nerede
başlıyor ve bitiyor aslında ucu çok açık. Estetik ameliyatlarda tek fark o
uzuvunuzu bu adamda olduğu gibi tamamen ortadan kaldırmış olmuyor ve
fonksiyonunu yerine getirmesini engellemiş olmuyorsunuz; tek mantıklı sebep bu
sanırım.
Son olarak uyku bozukluğu
çekenler için çok genel bir bilgi olabilir. Kişi gecenin bir yarısı uyanıp,
uyumakta zorluk çekiyorsa bu genellikle klinik depresyonmuş. Ama anksiyete
sorunu olanlar genelde yattıklarında sakinleşmekte zorluk çektiklerinden,
uykuya dalmakta zorluk çekiyorlarmış.
Ve bir iki hikayede geçen
bence genel kültür anlamında bilinmesi güzel terimleri sizinle paylaşmak
istiyorum.
Onyomani, alışveriş
bağımlılığı.
Agorafobi, evden çıkma
korkusu.
Öforik de mest edici
demekmiş. Günün birinde mest kelimesini kullanmaktan sıkılırsanız öforik
kelimesini kullanabilirsiniz.
Güzel ve bol okumalı bir
pazar dilerim J
On numara bi tanıtım olmuş, teşekkürler ;)
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim :)
SilKonu ile alakasız ama kitabın bir yerinde ‘Amerika’nın en iyi semtlerinde telefon her zaman daha az çeker.’ gibi bir cümle geçiyor bu Amerika’da da daha gelişmiş, daha zengin ve bilinçli insanların oturduğu semtlerde baz istasyonu kurulumlarının az olduğunun bir göstergesi bence ve işin içine para ve güç girince sosyal adaletin nasılda ortadan kaybolduğunun da bir göstergesi.
YanıtlaSil1980-1990lardan bu olaylar yaşandığı için gayet normal telefonun çekmemesi. Ama genel hatlarıyla eleştiri yazınızı beğendim. İyi Çalışmalar:)
Merhaba, beğenmenize sevindim. Aslında benim vurgulamak istediğim teknolojiyi geliştiren ülkelerin, teknolojiyi kullanırken insan sağlığını göz önünde bulundurarak bazı denetimler ve kurallar koydukları. Umarım yazıda doğru ifade edebilmişimdir.
YanıtlaSil