21 Kasım 2012 Çarşamba

JASON FRIED & DAVID HEINEMEIER HANSSON - SİL BAŞTAN


Kendi işinizi yapıyorsanız ya da iş yapmayı düşünüyorsanız ‘Sil Baştan’ ‘ı kesin okuyun. Ama bir yerde çalışmayı planlıyorsanız ya da girişimci ruhunuz yoksa okumayın, çünkü ben diyorum işte diyeceğiniz fikirler mevcut ve size ben burda harcanıyorum hissiyatına sokabilir.

‘Sil baştan ile iş hayatıyla ilgili tüm bildiklerinizi unutun’ diyor kitabın kapağında. Okuyun farklı bir bakış açısı yakalayın. Kanımca revize etmek isteyeceğiniz iş yapış metodlarınız olabilir, benim doğru bulduğum noktalar çok. Ama konservatif bir yapınız varsa, bu Türkiye’de işlemez de diyebilirsiniz. Yine de okuyun ve farklı bakış açılarını değerlendirme konusunda vizyoner olun derim.

Gelelim kitapta beğendiğim ve size aktarmak istediğim noktalara:

Harvard Business araştırmasına göre başarıyı yakalamış girişimcilerin tekrar başarılı olma ihtimali %34 iken hüsrana uğramış olanların, ilk defa şirket kuranlar ile aynı ihtimale sahip olmaları, yani %23.

Yalın anlatımın iş yaparken önemli olduğunu söylemiş, ben buna katılıyorum süslü, kafa karıştırıcı briefler, cümleler, kampanyalar yerine net olmak hedefe ulaşmanızı kolaylaştırıyor. Burdan da anlayacağınız üzere kitabın dili gayet yalın, net ve direk. Ben bu tip yazı diline sahip yazarları ve kitapları seviyorum çünkü rahat okunuyor, hızlı bitiyor ve size maksimum faydayı sağlıyor.

Bir işi yaparken Jason Fried ve David Heinemeier Hansson sayesinde edindiğim bir kontrol listesi var:

  1. Bunu neden yapıyorum?
  2. Hangi sorunu çözüyorum?
  3. Gerçekten işe yarar birşey yapıyor muyum?
  4. Değer katıyor muyum?
  5. İnsanların davranışlarını değiştirir mi?
  6. Daha kolay bir yolu var mı?
  7. Bunun yerine ne yapabilirdim?
  8. Buna gerçekten değer mi?

İkinci madde kurumsal hayattaki tecrübelerimde benim kendime çok sık sorduğum bir soruydu ve departmanlar arası gösteriş amaçlı hazırlanan sunumlar da en çok sinirimi bozanlardı.

Kitapta bölünmelerden uzak durum diyor. Konsantre çalışacağınız zamanı ve alanı kendinize ayırın diyor ki bence bu Türkiye’deki çoğu şirketin sorunlarından. Gereksiz toplantılar, mail trafiği, tam bir işe başlamışken çalan telefon ve gereksiz talepler; günün verimsiz geçmesinin başlıca sebeplerinden.

‘Yeterince iyi, iyidir.’ diyor bu çoğu insanın işin içine girince unuttuğu, hırslarının ağır bastığı bir konu. Daha iyi, en iyi olmalı diye düşünüyor insan. Halbuki iyi mükemmele dönüşebilir ama hiç başlamamış bir işin mükemmele dönüşme şansı da yoktur. Burda çözüm yazarın tabiriyle Judovari usulü yani en az gayret ile en çok işi yapmak.

Hız iyidir diyor, bundan ‘Google ne yapardı’ kitabında da bahsediliyor. Hata yapacaksanız bile hızlı yapın ve hızlı telafi edin! Yaptığınız iş ne kadar çabuk müşterilerin eline geçerse o kadar iyi çünkü.

Güzel bir tavsiye var yine. Ben aslında bunu uyguluyorum ama uygulamayın dediği yöntemi de şirketlerimde uyguluyorduk. Bundan sonra uygulamak isteyenlere uygulamayalım diyeceğim çünkü yazarın dediği gibi bazen şuursuz yönetici ya da patronlar herşey hemen olsun istediğinden herşeyi birinci sıraya koyabiliyorlar.
Uzun lafın kısası diyorki: Öncelik listesi yaparken numaralandırma ve etiketleme yapmayın; en öncelikli olanı listenin en tepesine koyarak yukarıdan aşağıya yazın. Aksi takdirde bir süru bir ve iki numaralı işiniz olabilir.

Başka kitaplarda bunu yapmayın denen birşeyi bu kitap yapın diyor. Normalde söylenen rakibinizi kötülemeyindir ama bu kitap diyorki rakibinizin işe yaramaz olduğunu, zayıf yanları olduğunu düşünüyorsanız bunu bağıra bağıra söyleyin. Örnek olarak şunu vermiş: Audi reklamında, ‘Audi kullanıcıları arabalarını nasıl park edeceğini bilir,’ sloganı geçiyor ve bunla Lexus’un otomatik park sistemine gönderme yapıyor. Benim çok sevdiğim reklamlardan biri de Türkiye’de ya kaldırılan ya da sadece belli kanallarda gösterilen BMW ve Mercedes reklamı. Susurluk kazasından sonra BMW’nin şöyle bir reklamı vardı. Bir BMW da göremeyecekleriniz:
Pedalların orda yumurta topuklu bir ayakkabı. Başka bir versiyonunda vites kolunda bir tespih, başka bir versiyonunda bagajda silah. Kabul ediyorum biraz iddialı ve fazla vurucu ama kendinden konuşturur. Bir diğer aklımda kalan yurt dışında metroda gördüğüm reklamda, Pepsi Max ve Coca Cola Zero reklamı. Metro noktaları gibi bir çizelge yapmışlar ve Zero’yu sıfır noktasına koyup, Max’ı maksimum noktasına koymuşlar. Her ne kadar Zero bağımlısı bir insan olsamda, takdiri hakeden bir reklam bence.

Konuyu fazla dağıtmadan dönelim kitaba. Bu tavsiyeyi şöyle destekliyor. Çatışma insanları heyecanlandırır ve taraf tutma ihtiyacı doğurur. E tabi bu durumda size de tutanlar olacaktır.

Başka alışmadığımız bir tavsiye: Müşterilere kulak vermeyin diyor. Yani daha doğrusu onları dinleyin ve sonra o kağıtları bir kenara atın diyor. Zaten gerçekten değerlendirmeye almanız gereken bir konu ise tekrar tekrar karşınıza çıkacağından size unutma şansı ya da geri bildirim formlarına dönüp bakma gerekliliği kalmayacaktır.

Henry Ford’un güzel bir sözü ile de bu tezini destekliyor.
‘Müşterilere kulak verseydim, üreteceğim şey daha hızlı giden bir at olurdu.’

Yine genel teamüle ters bir tavsiyesi: İş yapış şeklinizi saklamayın bu konuda şefleri örnek alın. Biz bunu yapıyoruz, Zappos”da bunu yaptı diyor. Yani ne yapıyor? Neyi  nasıl yaptığını açıklıyor. Niye şef benzetmesi yapmış derseniz, açıklama şu şekilde. Bildiğiniz şeflere bakın, bunlar televizyonda, internette tariflerini ve kendi sırlarını açıklayan şefler. Bunu yaparken yöntemlerimi çalarlar korkuları yok; çünkü sadece bilmek bazı şeyleri yapmak ve başarmak için yeterli değil. Heleki sadece kopya çekerek yapmaya çalışılıyorsa.
Bu arada gerçekten Zappos case study olarak anlatılabilecek bir şirket. ‘Mutluluk dağıtmak’ isimli kitabı okudum, ilerleyen günlerde notlarımı toparladığımda onla ilgili de yazacağım.

Şimdi benim alanımla yani pazarlama ile ilgili bir konuda sıra ve bu benim de anlatmaya çalıştığım bir konu oldu hep. Pazarlama bir bölüm değildir. Şirketin bütünü pazarlamanın konuları içine girer.
Bu söz bana ait değil, bir şirket ceo sunun ya da pazarlama gurusunun sözü, yine bir kitapta okumuştum ve mantıklı gelmişti. Diyordu ki: Pazarlama, pazarlamacılara bırakılamayacak kadar önemlidir.

Mağaza personelinizin müşterilere davranışı. Santralinizin telefonu açışı. Montaj, sevk personelinizin kılık kıyafeti. Geri iade prosedürünüz. Üretim kısmının yeşil enerjiye bakışı vs vs. Pazarlamayı ilgilendiren, etkileyen konular.

Ve son olarak çalışma saatleri, çalışan verimliliği ve motivasyonu ile ilgili şunu söylüyor ki bugün 50 patrona sorsam hem fikir olanların sayısı kanımca Türkiye’de 10’u geçmez. Saat beş oldumu çalışanlarınızı evlerine yollayın diyor. Türkiye’de ise ne kadar çok ofiste kalıp çalışıyorsanız ya da çalışıyor gözüküyorsanız o kadar iyi çalışansınızdır.  İnsanların bütün hayatlarının işleri olmasını istemeyin tavsiyesini veriyor, bencede bütün gün çalışan nörd bir personeldense, sosyal hayatı olan, dışardaki hayattan birşeyler öğrenen, trendleri takip eden kişiler şirketlere daha çok şey katabilirler.
Esnek, huzurlu, kişilerin kendi planlarını yapabilecekleri kadar insiyatif verilen işyerlerinde bence çalışanlar işlerine daha bağlı ve yaratıcı oluyorlar.
Yine de okumak, değerlendirmek ve uygulamak size kalmış. Ama benim tavsiyem alışılmış iş kitaplarının dışına çıkıp ‘Sil baştan’ ‘ ı okumanız.

3 yorum:

  1. Öncelikle bu kitabı bana ve benim gibilere fark ettirdiğin için teşekkür ederim.
    Özellikle bizim için çok faydalı olacağını düşündüğümden ilk fırsatta ben de tamamını okumayı planlıyorum.
    Kitap gerçekten son derece yalın bir dille yazılmış ve okuyucuya net bir şekilde mesajlarını verme konusunda fevkaladenin fevkinde.
    Kitapta özellikle bir bölüm var ki kısıtlı zamanda bir kaç sayfasını okumama rağmen aklımda yer etti. Ben de onu paylaşmak istiyorum yazdıklarına ek olarak.
    Yazar özellikle kendi işi ile uğraşanların belli bir zaman içerisinde işkolikleşmesinden bahsediyor. Bunun da nedenini mükemmeliyetçilikten doğan yetki verememeye bağlıyor. Kıssadan hisse diyor ki, çok çalışmak sizi çok başarılı yapmaz. Aksine uzun vadede konsantrasyon azalmasına neden olur. Ve ekliyor, '' gününüzü tüketip veriminizi düşürmeyin.''

    İlk gördüğüm yerde kitabı alıp tamamını okumak için sabırsızlanıyorum.
    Başka kitap yorumlarını ve tavsiyelerinizi merakla bekliyorum. :)

    Teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Yorum için bende çok teşekkür ederim. Benim atladığım kısımlar ile ilgili bilgilendirmeler ya da farklı yorumlar eminim okuyanlar için de çok faydalı olacaktır.
    Bu tarz kitapları seviyorsanız, Büyüleme'yi şiddetle tavsiye ederim. Bende yeni yorumlarınızı bekliyor olacağım ve fırsat buldukça da okuduklarımı paylaşmaya devam edeceğim.
    Dip not: Bloğuma yoruma yapan ilk kişisiniz, bu nedenle de beni çok mutlu ettiniz :)

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar uzun süredir bu kitabı arıyorum ama bulamıyorum , kitabı almak istiyorum bana yardımcı olacak arkadaşlar m-emin-y@hotmail.com yada instagram @em1nyilmaz ulaşabilir mi? Şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil