19 Şubat 2013 Salı

BEKİ İKALA ERİKLI - MELEKLERLE YAŞAMAK


Önce bir röportajda dikkatimi çekti, kitabı alıp okuyayım dedim ama fırsat olmadı. Birgün sevgili ortağım ve dostum Bahar’a da kitaptan bahsettim çünkü o spiritüel konulara benden daha açık J Ve bir baktım kitapla çıka geldi. Aradan altı aya yakın vakit geçti bir sürü okunacak kitabın arasında fırsat bulamadım taki bu Pazar,  yaklaşık bir aydır okuduğum ‘Tanrılar Okulu’ kitabının arasına sıkıştırmalık, motivasyonumu yükseltecek bir kitabı araya sıkıştırmaya ihtiyaç duyana kadar. Tanrılar Okulu’nun yorumunda da yazacağım ama bu aralar elime aldığım kitapların arkasında, ‘Bu kitap tam ihtiyacınız olduğunda kendini size okutacak’ anlamına gelen yorumlar mevcut. Beki Ikala Erikli’nin ‘Meleklerle Yaşamak’ adlı kitabında da işte böyle bir not var. Bir gün başladım ve ertesi gün bitmişti; anlayacağınız üzere okuması rahat bir kitap. Okurken biraz tüylerim diken diken oldu, akşam yataken etrafıma alıcı gözle bir bakma ihtiyacı duydum ,biraz da çevremden garip bakışlara maruz kaldım ama yine de pişman değilim J
Beki Ikala Erikli’de ‘Birgün bana meleklerle iletişime geçeceğimi söyleseler güler geçerdim.’ diyor çünkü kendisi Robert Kolej, Boğaziçi gibi gayet analitik ve bilimsel eğitim veren okullardan mezun ve sağlam bir kurumsal hayat kariyerine sahip ama anladığım kadarıyla mutluluğu meleklerde bulanlardan.
Gelelim kitapta dikkatimi çeken ve paylaşmak istediğim noktalara:

Öncelikle sizin hangi duru görüşünüzün daha açık olduğunu anlamanızı sağlıyor. NLP’de geçtiği şekliyle. Mesela benim duru gözüm daha baskın. Konuşurken yukarıya bakarım, bir anıyı düşünmem istendiğinde aklıma manzaralar, kıyafetler yani görseller gelir. Kullandığim tasvirler görseldir.
Sizin konuşurken, düşünürken kulaklarınıza doğru gözünüz kayıyorsa, anlatım tasvirlerinde ‘Kulağa hoş geliyor’ gibi işitsel kalıpları kullanmayı tercih ediyorsanız; işitselsiniz.
Hisleri yansıtan kalıplar kullanıyor ve gözleriniz kendinizi dinliyor gibi aşağıya doğru kayıyorsa da kinestetiksiniz. Ve bu yönlerinizden hangisi kuvvetli ise melekler sizinle o yolu kullanarak iletişime geçiyormuş.
Birde dikkatli bakarsanız gözünüze çarpan rakamların birer anlamı var: Kitapta detayları mevcut. Bu aralar benim 222 J
Sonra meleklerin görevlerinden bahsediyor. Mikail baş melek zor durumdayken, bir melekten bir gün birşey isteyebilirim derseniz ama hangi melekten isteyeceğinizi bilmezseniz gönül rahatlığıyla Mikail’den isteyebilirmişiz;  gerekli meleği bizim yardımımıza yönlendiriyor.

Diğer meleklerin de görevlerine kısaca deyinmek isterim.

Rafael: (İsrafil): Sağlık meleği.
Uriel: Problemlere ışık veren melek.
Raziel: Ezoterik sırların meleği.
Geçmiş yaşam için uyumadan, uykuda sizinle çalışmasını isteyebilirmişsiniz.
Azrail: Ölüm meleği olarak bilinsede aslında ölümü kolaylaştırmak asıl işi. Vefat etmiş sevdiğiniz ile buluşmanızı da o sağlarmış.
Raguel:Allah’ın arkadaşı. İş toplantısında, münakaşa anlarında onun yardımını istememiz gerekiyormuş.
Ceremayel: Değişim-affetme meleği. Affetmeme duygusunun vücudumuz için de bir zehir olduğundan bahsediyor Beki Ikala Erikli ki,ben buna %100 katılıyorum.
Haniel: Ayın, bilinçaltının ve duyguların meleği. İhtiyacınız olmayan şeyleri dolunay zamanı bırakıp yeniay’da yeniliklere kucak açmamız gerektiğinden bahsetmiş yazar.
Zadkiel: Şefkat meleği.
Şamuel: Hayatın kaybolmuş parçaları, kaybolan eşyaları, aradığımız şeyi, sevgiyi bulmaya yardım ediyor.
Metatron: Zamanın ve yeni çocukların meleği. Yeni çocuklar ile ilgili kitapta güzel bilgiler var. Şahsen ben bu çocukları detaylı araştırmak için kendime not aldım. Kim o çocuklar?
  •         İndigo çocuklar
  •         Kristal çocuklar
  •         Gökkuşağı çocukları


Cebrail: Yazarların, konuşmacıların, iletişimle ilgilenenlerin ve çocukların meleği. İncil’de Meryem’e hamile olduğunun haberini veren melek yani. Dolayısıyla Cebrail’den hamilelik ile ilgili de yardım isteyebilirmişiz.
Ariel: Doğanın, cesaretin, bereketin meleği.
Cofiel: Sevginin ve güzelliğin.

Bir de meleklerden birşey istediğinizde size nasıl haber verdiklerinden, nasıl size duyduklarını hissettirdiklerinden bahsetmiş. En önemli özellikleri tüy bırakmakmış, Ben kitabı bitirdiğim gün arabanın koltuğunda yalan değil kaz tüyü buldum. Ama şunu da belirtmem gerek, o gün giydiğim mont kaz tüyüydü bazen tüy bırakıyor ama bu bir işaret mi bilmiyorum. Ya da gökkuşağı görebilirmişiz, tabi aurası çok açık olanlar farklı şekillerde de görebiliyormuş. Şu aşamada benim için imkansız olduğundan size örnek veremeyeceğim, konu ile ilgileniyorsaniz kitabı okumanızı tavsiye edeceğim. Kitapta hem nasıl meleklerden birşey isteyebileceğimizden, hem arınma şekillerinden ve daha birçok detaydan bahsediliyor. İnternet sitelerini de ziyaret edebilirsiniz.

Son olarak bu kitapta çok geçen bir kapanışla bu yazıyı kapatayım dedim J

Işıkla kalın

1 Ocak 2013 Salı

ROBIN SHARMA - GÜNÜMÜZÜ AYDINLATACAK SÖZLER



Robin Sharma’nın ‘Günümüzü aydınlatacak sözler’ kitabı her güne yazılmış güzel sözleri içeriyor. Bazıları kendi sözleri, bazıları alıntı. Ben sadece içinde en beğendiğim günlerin sözlerini sizlerle paylaşıyorum. Yeni yılın ilk gününde, 1 Ocak’ın sözünü beğenirseniz belki kitabı alır ve devamını okursunuz. Gerçi 1 Ocak sözü önceden sizinle paylaştığım ‘Sen ölünce kim ağlar ?’ kitabında da mevcut.

1 Ocak
Evlat, doğduğunda sen ağlarken herkes gülümsüyordu, öyle bir hayat sür ki öldüğünde herkes ağlarken senin yüzünde bir gülümseme olsun.

12 Ocak
Ve söylemek istediğim şarkı henüz söylenmemiş bir biçimde duruyor. Günlerimi enstrümanımın tellerini söküp takarak harcamışım.

15 Ocak
Dehanın %1' i ilham %99' u alın teridir. Thomas Edison

26 Ocak
Bir günlüğüne aslan olmak, bütün hayatınız boyunca koyun olmaktan iyidir.

27 Ocak
Korkunun en iyi ilacı bilgidir.

29 Ocak
Başarı kendinize karşı dürüst olmanız ve şartlarını sizin belirlediğiniz bir hayatı yaşamanızda yatar.

26 Mart
Bolluk prensibi başkalarına ne kadar verirseniz o kadar kazanacağınızı söyler. İyi şeyler her zaman iyi şeyler yapan insanların başına gelir.

4 Nisan
Eğer dikiz aynasına takılıp kalırsanız yaşamda asla ilerleyemezsiniz.

1 Mayıs
-İstediklerini elde ederken daima başkalarının istediklerini elde etmelerine yardımcı ol
-Kusursuz bir samimiyet geliştir
-Anı yaşa
-Tanıdığın en kibar insan ol
-Yaptığın her işte mükemmel olmak için elinden gelenin en iyisini yap
-Kendine karşı dürüst ol
-Cesurca hayaller kur

3 Ağustos
Birine birşey söylemeden önce 3 Kapı Testinden geçirin.
1-Bu sözler gerceği iceriyor mu?
2-Bu sözler gerekli mi?
3-Bu sözler nazik mi?

29 Ağustos
Hayatınız planladığınız gibi gerçekleşmeyebilir ama eskilerin de dediği gibi, eğer nereye gideceğini bilmiyorsan yollar seni herhangi bir yere çıkarır ya da rotası belli olmayan için her rüzgar yanlış rüzgardır.

31 Ağustos
Bir insan olarak olgunluk, sevdiğiniz şeylere sahip olma endişesi duymak yerine, sahip olduğunuzu sevmektir.

5 Eylül
Konfüçyüs şöyle der: İki tavşanı birden kovalayan kişi ikisini de yakalayamaz.


3 Aralık 2012 Pazartesi

JAMES ALLEN - DÜŞÜNCENİN GÜCÜ


‘Düşüncenin gücü’ isimli kitabın 1900’lü yılların başında yazıldığı göz önünde bulundurulursa , gerçekten dönemi itibariyle çığır açan bir kitap olmalı. Günümüzde bile çoğu kişi düşünce gücü. enerji gibi konulara saçmalık ve çılgınlık gözü ile bakarken, o dönemde bunları kaleme almak gerçek bir öngörü ve cesaret ister diye düşünüyorum. Bu yönüyle takdire şayan ancak benim düşüncem, kitap için ‘ Tüm zamanların en iyi 10 kitabından biri.’ yorumu yapan Og Mandino ile aynı değil.
Okuyan başka kişilerin kitabı beğendiğini biliyorum. Bu konuda bilimsel açıklama ve araştırmalara yer veren kitaplar benim için daha ilgi çekici. Eğer sizde bu tarz kitapları okumaktan zevk alıyorsanız, bu kitapta bahsedilen konuları, verilen öğütleri kesinlikle başka kitaplarda okumuşsunuzdur bu nedenle okuyun diye tavsiye edemiyorum.
Tabiki her insandan, her kitaptan öğrenebileceğimiz birşeyler olduğu gibi bu kitapta da benim hoşuma giden kısımlar var. Zaten çok kalın bir kitap değil dolayısıyla çok uzatmadan beğendiğim noktalara geliyorum.
Her sabah kalktığınızda bu cümleyi okursanız, daha mutlu ve huzurlu bir insan olursunuz diye düşünüyorum: Her ruh kendisinde olanı çeker ve ona ait olmayan hiçbirşey ona gelmez.
Özellikle iş hayatında demotive olduğunuz anlarda aklınıza getirmeniz gereken bir mantra olabilecek ‘Sağlam bir inanç ile yıkılmaz bir amacın elinden hiçbir şey kurtulmaz’ cümlesi.
Bu tespite ise ben de çok inanıyorum ve aslında çevremde ve bazen kendi hayatımda gözlemliyorum diyebilirim. Allen, ‘Bencil ve rahatsız edici düşünceler, başka zihinlerdeki kötülüğü harekete geçiren ve arttıran kötü ve yıkıcı enerjiler, katlanarak size geri dönen kötülüğün taşıyıcılarıdır.’ demiş.
Son olarak kapanışı aşağıdaki cümlesi ile yapıyorum çünkü şu sıralar bu cümle motivasyonumu arttıran bir cümle olduğundan, kendisini seviyorum ve benimsiyorum J
‘Akılsızlar diler ve şikayet ederler, akıllılar ise çalışır ve beklerler.’

21 Kasım 2012 Çarşamba

JASON FRIED & DAVID HEINEMEIER HANSSON - SİL BAŞTAN


Kendi işinizi yapıyorsanız ya da iş yapmayı düşünüyorsanız ‘Sil Baştan’ ‘ı kesin okuyun. Ama bir yerde çalışmayı planlıyorsanız ya da girişimci ruhunuz yoksa okumayın, çünkü ben diyorum işte diyeceğiniz fikirler mevcut ve size ben burda harcanıyorum hissiyatına sokabilir.

‘Sil baştan ile iş hayatıyla ilgili tüm bildiklerinizi unutun’ diyor kitabın kapağında. Okuyun farklı bir bakış açısı yakalayın. Kanımca revize etmek isteyeceğiniz iş yapış metodlarınız olabilir, benim doğru bulduğum noktalar çok. Ama konservatif bir yapınız varsa, bu Türkiye’de işlemez de diyebilirsiniz. Yine de okuyun ve farklı bakış açılarını değerlendirme konusunda vizyoner olun derim.

Gelelim kitapta beğendiğim ve size aktarmak istediğim noktalara:

Harvard Business araştırmasına göre başarıyı yakalamış girişimcilerin tekrar başarılı olma ihtimali %34 iken hüsrana uğramış olanların, ilk defa şirket kuranlar ile aynı ihtimale sahip olmaları, yani %23.

Yalın anlatımın iş yaparken önemli olduğunu söylemiş, ben buna katılıyorum süslü, kafa karıştırıcı briefler, cümleler, kampanyalar yerine net olmak hedefe ulaşmanızı kolaylaştırıyor. Burdan da anlayacağınız üzere kitabın dili gayet yalın, net ve direk. Ben bu tip yazı diline sahip yazarları ve kitapları seviyorum çünkü rahat okunuyor, hızlı bitiyor ve size maksimum faydayı sağlıyor.

Bir işi yaparken Jason Fried ve David Heinemeier Hansson sayesinde edindiğim bir kontrol listesi var:

  1. Bunu neden yapıyorum?
  2. Hangi sorunu çözüyorum?
  3. Gerçekten işe yarar birşey yapıyor muyum?
  4. Değer katıyor muyum?
  5. İnsanların davranışlarını değiştirir mi?
  6. Daha kolay bir yolu var mı?
  7. Bunun yerine ne yapabilirdim?
  8. Buna gerçekten değer mi?

İkinci madde kurumsal hayattaki tecrübelerimde benim kendime çok sık sorduğum bir soruydu ve departmanlar arası gösteriş amaçlı hazırlanan sunumlar da en çok sinirimi bozanlardı.

Kitapta bölünmelerden uzak durum diyor. Konsantre çalışacağınız zamanı ve alanı kendinize ayırın diyor ki bence bu Türkiye’deki çoğu şirketin sorunlarından. Gereksiz toplantılar, mail trafiği, tam bir işe başlamışken çalan telefon ve gereksiz talepler; günün verimsiz geçmesinin başlıca sebeplerinden.

‘Yeterince iyi, iyidir.’ diyor bu çoğu insanın işin içine girince unuttuğu, hırslarının ağır bastığı bir konu. Daha iyi, en iyi olmalı diye düşünüyor insan. Halbuki iyi mükemmele dönüşebilir ama hiç başlamamış bir işin mükemmele dönüşme şansı da yoktur. Burda çözüm yazarın tabiriyle Judovari usulü yani en az gayret ile en çok işi yapmak.

Hız iyidir diyor, bundan ‘Google ne yapardı’ kitabında da bahsediliyor. Hata yapacaksanız bile hızlı yapın ve hızlı telafi edin! Yaptığınız iş ne kadar çabuk müşterilerin eline geçerse o kadar iyi çünkü.

Güzel bir tavsiye var yine. Ben aslında bunu uyguluyorum ama uygulamayın dediği yöntemi de şirketlerimde uyguluyorduk. Bundan sonra uygulamak isteyenlere uygulamayalım diyeceğim çünkü yazarın dediği gibi bazen şuursuz yönetici ya da patronlar herşey hemen olsun istediğinden herşeyi birinci sıraya koyabiliyorlar.
Uzun lafın kısası diyorki: Öncelik listesi yaparken numaralandırma ve etiketleme yapmayın; en öncelikli olanı listenin en tepesine koyarak yukarıdan aşağıya yazın. Aksi takdirde bir süru bir ve iki numaralı işiniz olabilir.

Başka kitaplarda bunu yapmayın denen birşeyi bu kitap yapın diyor. Normalde söylenen rakibinizi kötülemeyindir ama bu kitap diyorki rakibinizin işe yaramaz olduğunu, zayıf yanları olduğunu düşünüyorsanız bunu bağıra bağıra söyleyin. Örnek olarak şunu vermiş: Audi reklamında, ‘Audi kullanıcıları arabalarını nasıl park edeceğini bilir,’ sloganı geçiyor ve bunla Lexus’un otomatik park sistemine gönderme yapıyor. Benim çok sevdiğim reklamlardan biri de Türkiye’de ya kaldırılan ya da sadece belli kanallarda gösterilen BMW ve Mercedes reklamı. Susurluk kazasından sonra BMW’nin şöyle bir reklamı vardı. Bir BMW da göremeyecekleriniz:
Pedalların orda yumurta topuklu bir ayakkabı. Başka bir versiyonunda vites kolunda bir tespih, başka bir versiyonunda bagajda silah. Kabul ediyorum biraz iddialı ve fazla vurucu ama kendinden konuşturur. Bir diğer aklımda kalan yurt dışında metroda gördüğüm reklamda, Pepsi Max ve Coca Cola Zero reklamı. Metro noktaları gibi bir çizelge yapmışlar ve Zero’yu sıfır noktasına koyup, Max’ı maksimum noktasına koymuşlar. Her ne kadar Zero bağımlısı bir insan olsamda, takdiri hakeden bir reklam bence.

Konuyu fazla dağıtmadan dönelim kitaba. Bu tavsiyeyi şöyle destekliyor. Çatışma insanları heyecanlandırır ve taraf tutma ihtiyacı doğurur. E tabi bu durumda size de tutanlar olacaktır.

Başka alışmadığımız bir tavsiye: Müşterilere kulak vermeyin diyor. Yani daha doğrusu onları dinleyin ve sonra o kağıtları bir kenara atın diyor. Zaten gerçekten değerlendirmeye almanız gereken bir konu ise tekrar tekrar karşınıza çıkacağından size unutma şansı ya da geri bildirim formlarına dönüp bakma gerekliliği kalmayacaktır.

Henry Ford’un güzel bir sözü ile de bu tezini destekliyor.
‘Müşterilere kulak verseydim, üreteceğim şey daha hızlı giden bir at olurdu.’

Yine genel teamüle ters bir tavsiyesi: İş yapış şeklinizi saklamayın bu konuda şefleri örnek alın. Biz bunu yapıyoruz, Zappos”da bunu yaptı diyor. Yani ne yapıyor? Neyi  nasıl yaptığını açıklıyor. Niye şef benzetmesi yapmış derseniz, açıklama şu şekilde. Bildiğiniz şeflere bakın, bunlar televizyonda, internette tariflerini ve kendi sırlarını açıklayan şefler. Bunu yaparken yöntemlerimi çalarlar korkuları yok; çünkü sadece bilmek bazı şeyleri yapmak ve başarmak için yeterli değil. Heleki sadece kopya çekerek yapmaya çalışılıyorsa.
Bu arada gerçekten Zappos case study olarak anlatılabilecek bir şirket. ‘Mutluluk dağıtmak’ isimli kitabı okudum, ilerleyen günlerde notlarımı toparladığımda onla ilgili de yazacağım.

Şimdi benim alanımla yani pazarlama ile ilgili bir konuda sıra ve bu benim de anlatmaya çalıştığım bir konu oldu hep. Pazarlama bir bölüm değildir. Şirketin bütünü pazarlamanın konuları içine girer.
Bu söz bana ait değil, bir şirket ceo sunun ya da pazarlama gurusunun sözü, yine bir kitapta okumuştum ve mantıklı gelmişti. Diyordu ki: Pazarlama, pazarlamacılara bırakılamayacak kadar önemlidir.

Mağaza personelinizin müşterilere davranışı. Santralinizin telefonu açışı. Montaj, sevk personelinizin kılık kıyafeti. Geri iade prosedürünüz. Üretim kısmının yeşil enerjiye bakışı vs vs. Pazarlamayı ilgilendiren, etkileyen konular.

Ve son olarak çalışma saatleri, çalışan verimliliği ve motivasyonu ile ilgili şunu söylüyor ki bugün 50 patrona sorsam hem fikir olanların sayısı kanımca Türkiye’de 10’u geçmez. Saat beş oldumu çalışanlarınızı evlerine yollayın diyor. Türkiye’de ise ne kadar çok ofiste kalıp çalışıyorsanız ya da çalışıyor gözüküyorsanız o kadar iyi çalışansınızdır.  İnsanların bütün hayatlarının işleri olmasını istemeyin tavsiyesini veriyor, bencede bütün gün çalışan nörd bir personeldense, sosyal hayatı olan, dışardaki hayattan birşeyler öğrenen, trendleri takip eden kişiler şirketlere daha çok şey katabilirler.
Esnek, huzurlu, kişilerin kendi planlarını yapabilecekleri kadar insiyatif verilen işyerlerinde bence çalışanlar işlerine daha bağlı ve yaratıcı oluyorlar.
Yine de okumak, değerlendirmek ve uygulamak size kalmış. Ama benim tavsiyem alışılmış iş kitaplarının dışına çıkıp ‘Sil baştan’ ‘ ı okumanız.